Hayata dair çeşitleme / Çocukluğumda çöp ev yoktu!

Çocukluk anılarımda hiç çöp ev duymuşluğum yok! Akranlarına sordum, onlar da hatırlamıyor! Çöp ev sendromu tüketim toplumu olmamızla alakalı bir durum!

H. Gül KOLAYLI

2 yıl önce

Son yıllarda çöp ev olaylar arttı. Hele de bir çocuğun kilitlendiği sonuncu vaka hepimizin içini yaktı.

Eskiden var mıydı?

Eski Bursalılara, akranlarıma bir soru; çocukluk anılarında çöp ev var mıydı? Hiç hatırlamıyorum.

Ne doğup büyüdüğüm mahallede ne yakınlarımda ne de başka bir yerde!

Evimize yerel ve yaygın basından 3, 4 gazete girerdi. Daha okuma yazma bilmezken, haberleri anneme okuturduk.

Çöp ev haberleri olsaydı çok sıra dışı bir olay olduğundan kesinlikle hatırlardım.

Düşündüm, düşündüm… Yok, hiç hatırlamadım. Akranlarıma sordum, onlar da hatırlamıyorlar…

Şimdi yazdığım çocukluk anılarım, genç kuşaklara masal gibi gelecek; ama bizim gerçeğimizdi…

Eski Bursa sokaklarında herkes herkesi tanırdı, komşular birbiriyle görüşür, çat kapı misali birbirlerine gidip gelirlerdi.

Yani oturduğunuz oda, bahçeniz, tuvaletiniz, mutfağınız her an biri gelecek gibi temiz olmak durumundaydı.

İster adına toplumsal denetim ister mahalle baskısı deyin bir otokontrol vardı.

Bir evin çöp eve dönüşmesi bir yana pis olması bile kabul edilemez bir durumdu…

Sadece bazı kadınların “Onun pişirdiği yemek yenmez”; “Evi çok dağınık”; “Temizlik yapmıyor” gibisinden dedikodusu yapılırdı.

Peki neden eskiden çöp evler yoktu. Çöp azdı. Tüketim toplumuna dönüşmemiştik. HER TÜRLÜ ATIK SOBADA YAKILIRDI!

Kartonlar, kağıtlar kışın soba tutuşturmak için saklanırdı. Zaten kışın her şeyi sobada yakardık. Çekirdek, portakal, mandalina, ceviz, fındık kabuklarını…

Giyilmeyecek kadar eskimiş ayakkabıları, tahta parçalarını… Eskiyen, giysiler, divan örtüleri, çeşitli kumaş atıklar, çaputlar şeritler halinde kesilir, birbirine düğümlenir ve yumak haline getirilirdi. Onlardan şimdinin yolluğu yerine kullanılan çaput pala kilimler dokutulurdu.

Giysiler asla atılmazdı, geri dönüştürülür, tekrar tekrar kullanılırdı. Sökükleri dikilir, gerekirse yamanırdı.

Tüm kazak ve hırkalar el örgüsüydü. Bazen de annem yünü alır, ipekçilikte kazak örgü makinesi olan bir kadına ördürürdü.

Eskiyen yünü kazaklar itina ile sökülür, birbirine eklenir, yumak haline getirilir, kimi zaman araya başka renk yün katılarak yeniden kazak, hırka, bere, atkı örülürdü…

Çoraplar da öyle! Yamanırdı! Kadınların naylon çorapları kaçtığında çektirilirdi.

NAYLON TORBA YOKTU; KESEKAĞIDI VE FİLE VARDI!

Dünyada çevre faciasına yol açan naylon torbalar yoktu. Kesekağıtları vardı. Pazara krem rengi pamuklu filelerle çıkılırdı. Durumu iyi olanlar Pazar alışverişini eve kadar küfe ile hamala taşıtırdı.  

Çikolata, sakız, bisküvi, lokum gibi az sayıda ürünü dışında bugünkü gibi abur cubur da yoktu.

Ambalajlı ürün tüketimi yok denecek kadar azdı. Misal bakliyatlar zahirecilerden alınırdı. Mercimek, pirinç, nohut, fasulyeler taşlı çıkardı, olsun, ayıklardık!

Konserve gıda almak insanın aklına bile gelmezdi. Herkesin evinde buzdolabı da yoktu zaten. Teldolaplar vardı!

EKMEK, YEMEK ATMAK HEM AYIP, HEM GÜNAHTI!

Yemekler günlük hele de yaz mevsimindeyse bozulur diye öğünlük yapılırdı. Meyve ve sebzeler mevsiminde yenirdi. İnsanların evinde yenecek kadar yemek pişirilirdi.

Dışarıdan yemek söylenmezdi. Dışarıda yemek de pek yenmezdi. Doğup büyüdüğüm Kirişçi Kızı Çıkmazı’nda Kapalıçarşı, Okçular Çarşısı ve Kayhan Çarşısı esnafı çoktu.

Erkekler yemek saatinde evine gelip yemeğini yer, sonra tekrar işine gücüne dönerdi. Fastfood diye bir şey yoktu. Herkes yemeğini evinde, bütçesi neye yetiyorsa o kadarını yapardı.

Bizim kuşağın anne ve babaları İkinci Dünya Savaşı’nın kıtlığını, karne dönemini yaşadıklarından varlıklı ya da yoksul olmaları hiç fark etmez, çocuklarına zeytini, peyniri, yemeği katık ettirirlerdi.

Öyle ekmeksiz yemek yenmezdi… Yemek atmak hem ayıp, hem de günahtı. Az miktarda kalan yemeklere ekmek doğranır ve kediler, köpekler yesin diye kapı önüne konurdu.

O yıllarda ekmekler, şimdikiler gibi iki günde küflenmezdi. Küfsüz ama kuru ekmeklerden çeşitli yemekler yapılırdı; kalırsa kimi zaman hayvanlarına yedirsin diye kapıya gelen sütçüye verilirdi. Ekmek atmak da hem ayıp hem de günahtı.

Suyu çeşmeden içerdik. Hazır su diye bir şey yoktu! Meyve suyu, ayran, limonatayı anneler yapardı. Dolayısıyla pet şişe, süt, meyve suyu gibi atıklar çıkmazdı.

Reçeller, turşular da evde yapılırdı. Dışarıdan bal alınırdı sadece. Onu da kavanozda mı alırdık, hatırlamıyorum.

ÇOCUK BEZİ, KAĞIT HAVLU YOKTU!

Kâğıt mendil, ıslak mendik, tuvalet kağıdı, kağıt havlu, çocuk bezi falan da yoktu! Kumaş mendile silerdik burnumuzu!

İlkokulda her pazartesi tırnak ve mendil kontrolü yapılırdı. Öğretmenimiz titizdi, kulaklarımıza da bakardı.

Çocuklara Amerikan bezinden bez yapılır, bağlanırdı. Sonra da onlar soğuk suda çalkalanır, kazanda kaynatılarak arıtılırdı. Kadın bağları bile yoktu!

Günümüzde her ev çöp üretim merkezi gibi çalışıyor! Çocukluğumuzda sobalarda kömür bile yakılmazdı! Odun yakılırdı, odunun da külü az çıkardı!

Koşullar bugüne göre çok ağırdı, ama insanların evleri temizdi!

Elektrik süpürgesi yaygın değildi. Herkes geleneksel süpürge ile süpürürdü.

Tahtalar arapsabunu ile fırçalanır, yerler paspasla değil yer bezi ile silinirdi.

Sokağı süpürmek ise biz çocukların göreviydi. Herkes kapısının önünü süpürürdü. Sonra da hortumu çeşmeye takar, bir güzel yıkardık kapımızın önünü…

Çoğu kişinin evinde çamaşır makinesi de yoktu, çamaşırlar da elde yıkanırdı.

Boya badanayı da çoğunlukla kadınlar yapardı hep! Kireç söndürülür, içine kimi zaman çivit katılarak renk verilirdi.

Hele de ahşap evlerin bakımı çok daha zordu. Baharda sobalar kaldırılır; yaz mevsiminde çatılar aktarılırdı.

Velhasıl çöp yoktu ki insanlar evini çöp eve çevirsin!

Eski Bursa evlerini bugüne göre temizlemek çok daha zordu. Ama o dönemdeki insanların evleri de temizdi, üstleri başları da, yürekleri de!

Bugün uzmanlar çöp ev sendromu ve biriktiriciliği çeşitli psikiyatrik hastalıklara bağlıyor; ilaçlı tedavinin yanı sıra terapi de öneriliyor… Çok çeşitli nedenleri olduğu söyleniyor…

Hepsi de doğrudur!

Tüketim toplumu her şeyi olduğu gibi insanları da değiştirdi, dönüştürdü.

Çöp evlere dek tırmanan biriktiricilik çağın hastalığıdır. Sebebi de, sonucu da tüketim toplumu olmaktan geçiyor!

Velhasıl, insanlar evlerini de, doğayı da çöple doldurup kirletiyor ve dünyayı giderek daha yaşanmaz kılıyor... İklimsel değişiklikler, aşırı sıcak ya da soğuklar, beklenmedik fırtına ve dolular, yağışlar, seller, olumsuz etkilenen tarımsal üretim ve gıda krizi... Hepsi insanların çevreye verdiği zararın sonucu... 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI