USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Neoliberalizm, Kovid, eşitsizlik, Nahel, Fransa….

Neoliberalizm, Kovid, eşitsizlik, Nahel, Fransa….
04-07-2023

1970’li, 1980’li, 1990’lı yıllar küreselleşme cilasıyla sunulan neoliberalizmin ülkelere gelişimin, çağdaşlaşmanın olmazsa olmazı olarak sunulduğu yıllardı… Ekonominin çok bilmişleri her söze küreselleşme ile başlıyor, küreselleşme ile bitiriyordu. Siyasilerin diline pelesenk olmuştu.

Sovyetler dağılıyordu, artık komünizm tehlikesine karşı kapitalizmi korumak için sosyal devletin güçlü kılınmasının hiç gereği yoktu…

Küresel gurular /neoconlar 200 trilyon dolarlık kamusal hizmetler pastasının üstüne çöktü… Küresel manivela Dünya Ticaret Örgütü 1995 yılında kuruldu!..

Çeşitli anlaşmalarla dünya ülkelerine sosyal devletin tasfiye edilmesi, enerjiden iletişime, köprülerden limanlara, sağlıktan eğitime aklınıza gelebilecek her alandaki kamusal hizmetlerin özelleştirilmesi / piyasalaştırılması dayatıldı…

Bu dayatma; ülkelerin iç dinamiklerinin direnişiyle karşılaşıldığında kimi zaman sistemin iç sesi Jonh Perkins’in ‘Bir Ekonomik Tetikçi’nin İtirafları”nda  yazdığı gibi  darbeler, suikastlar gibi uç noktalara kadar gidiyordu.

İngiltere, Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde kamusal hizmetler hızla özelleştirildi…

Birkaç ülke hariç dünya ülkelerinin çoğu Türkiye de dahil bu özelleştirme furyasından payına düşeni aldı… Avrupa ülkeleri arasında sosyal devlet yapısını belli ölçülerde korumayı başaran ülke Almanya oldu.

Almanya bunun yararını dünyayı kasıp kavuran küresel Koronavirüs salgınında gördü

Başta İtalya, Fransa, İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinde sağlık sistemi adeta çökmüş, can kayıpları artmışken, Almanya koruduğu sosyal devlet uygulamaları ve yaklaşımıyla vatandaşlarını, esnafı, sağlık sistemini ayakta tutmayı başardı…

Küreselleşme cilasıyla pazarlanan neoliberal düzenin elbette ideologları da olacaktı; Fukuyama ve Humington; dünyada sermayenin ulusal / yerel yasalara, bürokrasiye  takılmadan rahat hareket edeceği ve daha çok kazanacağı bir sistem öngörüyorlardı:

 Kapitalizmin Anavatanı olan ülkeler hariç, diğer tüm ülkelerin bölüp parçalanıp küçük küçük ülkeler haline gelmesi; yani şehir devletleri…

Bu teori Balkanlar’da pratikleştirildi. Yugoslavya dağıldı, yerine 7 ülke kuruldu. Onlar da kendi içlerinde kantonlara, Cumhuriyetlere bölündü! Ardından Irak ve Suriye fiilen üçe bölündü…

Neoliberalizm iklim krizi, küresel  ısınmayı pas geçti; ancak küresel ısınma   iklim krizine dönüşüyor, yakın bir gelecekte gıda krizi de yaşanacak… Bu da yeni göçler anlamına geliyor…

Zaten yoksullaşan ya da savaşla kıyama uğrayan başta Afrika, Asya ve Ortadoğu ülkelerinden insanlar  AB ülkelerine; Güney Amerika ülkelerinden de ABD'ye akın akın geliyorlar…
Sosyal devletin tasfiye edildiği gelişmiş ülkeler yeni gelenlere insani yaşam ve refah koşullarını sunamıyor… Aynı şekilde kendi asli vatandaşlarına da…
Gelişmiş ülkelerde en büyük kırılma pandemide yaşandı.  Ekonomi ve sağlık alanındaki yetersizliklerden en çok yoksullar etkilendi… Yoksulların en yoksulu göçmenler daha da çok etkilendi. AB ülkelerinde milliyetçi ve muhafazakar eğilimler yükseldi, yabancı düşmanlığı arttı…

Fransa’da da öyle oldu… Paris’in banliyölerinde yaşayan 17 yaşındaki Nahel  27 Haziran 2023’te ‘dur’ ihtarına uymadığı için polis tarafından silahla vurularak öldürüldü…

Tıpkı ABD’de Polis tarafından Mayıs 2020’de öldürülen Floyd gibi; orada siyahilerin protestoları 3 ay sürmüştü

Fransa’da da çoğunluğu göçmen ve aynı zamanda da Fransa vatandaşı olan kişiler sokaklara döküldüler…

Bir haftadır süren ve isyan olarak nitelendirilen protestolar hak aramaktan uzaklaştı; arabalar, evler, mağazalar yağmalanıp yaklıyor,  devlet dairelerine saldırılıyor. 

7 günün bilançosunda bine yakın bina ile 5 bin civarında aracın yakıldığı, yüzlerce işyerinin, banka bayisinin tahrip edildiği, yağmalandığı, zararın 5 milyar Euro’yu bulduğundan söz ediliyor…

Özellikle Akdeniz’de kıyısı bulunan ülkelere binlerce göçmen daha iyi yaşamak umuduyla denizde boğulma pahasına akın ederken; Fransız vatandaşı olan  göçmenler ise en dipte yaşadıkları, yoksulluk döngüsünü kıramadıkları, ayrımcılığa, ırkçılığa maruz kaldıkları için isyan ediyor…

Bu da acımasız neoliberalizmin paradoksu işte…  Aynı zamanda açmazı… 

Ülkeler nezdinde ve dünya genelinde yoksullarla varsıllar arasındaki uçurum çok derinleşti. 

Artık dünya neoliberalizmin varlığını tartışır oldu… Bu sürecin gidişatını yapay zekalı dijital devrim belirleyecek gibi görünüyor…

 Pandemi öncesinde dijital düzenin ideologları vatandaşlık maaşını tartışmaya başlamışlardı.

Zira… Dijital dönüşüm sürecinde yüzlerce milyon insan işsiz kalacak… Finans kapitalin ayakta kalması için insanların tüketmesi gerekiyor.

Elit bir azınlık iyi eğitim görüp dış dünyada yaşayabilirken, çoğunluk ise evlerinde tekno yalnızlıkta bilgisayar başında odasında yaşayıp gidecek.

Uygulanabilir mi? Ömrüm yetmez, yaşayıp göremem… Şimdiden kestirmek de zor!

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?