Bursa Barosu tarafından Bursa Akademik Odalar Birliğinde (BAOB) düzenlenen "İş Hukuku Sempozyumu"na katılan Tuna, toplantı öncesi gazetecilere yaptığı açıklamada, sempozyumda uygulayıcılara Yargıtay'ın olaylara nasıl baktığı ve nasıl çözümler üretmeye çalıştığı konusunda açıklamalarda bulunacaklarını söyledi.
Kanun uygulayıcılarının, hakkın yerini bulması için gayret gösterdiğini ifade eden Tuna, yargıyı etkin ve işler hale getirmeyi amaçladıklarını dile getirdi.
Tuna, Yargıtay'ın iş yükünün herkes tarafından bilindiğini vurgulayarak şöyle konuştu:
"Türkiye'de çalışma hayatının çeşitlenmesi, işçi-işveren ilişkilerinin çoğalması beraberinde iş uyuşmazlıklarını da getiriyor. Yargıtay'da bireysel iş hukukuyla ilgilenen şu anda 3 tane daire oldu ve 3 daireye senede gelen dosya sayısı 95 bin civarında. Bu 3 dairenin kadrosu, üyesi, personeli büyük bir özveriyle bu davaları bitirme çabasında ama yeterli olabildiğimizi söylemek kolay değil. Bu ülkemizin sosyal ve ekonomik sorunlarından kaynaklanan iş artışıdır. Mümkün olduğu kadar hızlı ve etkin bir şekilde çalışıp işlerimizi hak edenin lehine sonuçlandırma çabasındayız."
Bekleyen dosya sayısı çok fazla olmasına rağmen gelen dosyaları karşılama imkanlarının kısıtlı olduğunu belirten Tuna, başkanlığını yürüttüğü daireye bu yıl içinde 38 bin dosya geldiğini, bu dosyaları sonuçlandırmak için çok üstün çaba sarf ettiklerini anlattı.
"İŞÇİ İLE İŞVERENLERİN UYUŞMAZLIK ÇIKMADAN ANLAŞABİLMESİ SAĞLANMALI"
Bu durumu mazeret olarak kullanmadıklarını ama mevcut iş yüküyle bu işlerin çözülme şansının olmadığını dile getiren Tuna, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Sosyal tarafların, yani işçi ile işverenlerin uyuşmazlık çıkmadan anlaşabilmesini sağlamamız lazım. Toplumumuzun en büyük yaralarından biri, biz uzlaşmayı bilen bir toplum değiliz. Herkes kendine göre haklı olduğunu iddia ettiği müddetçe davalar bitmez. Yeni dairelerin açılmasına Yargıtay'ın fiziki yapısı buna elverişli değil ancak kanun koyucu Meclis, hükümet veya siyasi otorite buna gerek görürse açılabilir ama yakın bir gelecekte pek sanmıyorum. Arabuluculuk sistemi de emekleme aşamasında. Her türlü alternatif çözüm yolunun küçük de olsa katkı vermesini yarar olarak görürüm. Umarım bu sistem daha da gelişir. Batı'da olduğu gibi iş mahkemeye aksetmeden uzlaşabiliriz. Bu çok keyifli bir olay ve hepimizin arzu ettiği bir çözüm yolu. Toplumun bunu benimsemesi ve süreç içerisinde bunun yerleşmesinin gerçekleşeceğini umuyorum."
Tuna, iş hukukunda kanayan en büyük yaranın, toplumsal bir sorun olan "alt işveren" uygulaması olduğuna dikkati çekerek şunları kaydetti:
"Türkiye'de hizmet alımıyla işçilik temini arasındaki farkı bir türlü ortaya koyamadık. Bunun birçok sosyal problemlere de yol açtığını bireysel olarak izliyorum. Aynı işi yapan, aynı yerde çalışan işçiler arasındaki ücret ve diğer sosyal haklardaki farklılıklar iş düzenini çok bozuyor. Bütün bunların düzeltilmesi tek başına yargı mensuplarının yapabileceği bir iş değil. Bunun sosyal, ekonomik ve siyasi nedenleri var. Uygulayıcı olarak bizlerin görevi hakkı olanın hakkını bir an önce teslim etmek ve bunun için çaba göstermektir."
İki gün sürecek sempozyumda Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Erdem Özdemir'in konuşmacı olduğu "Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisinin Hukuksal Denetimi" konulu oturum da yapıldı.
