Rusya'nın, Türkiye'nin sınırını ihlal etmesine ilişkin, "Neden şimdi Türkiye'ye karşı Rusya bu taciz boyutuna varan bir tutum içinde?" sorusu üzerine Akdoğan, temennilerinin bunun bir politika ve sürekli devam edecek bir yaklaşım olmaması yönünde olduğunu söyledi.
Akdoğan, Rusya ve İran'ın Suriye politikasının Türkiye'den çok farklı olduğunun bilindiğini vurgulayarak, fiilen Suriye'de bir takım girişimlerde bulunmaları nedeniyle bu iki ülkenin daha yakın işbirliğinde olduklarını belirtti.
Son yaşanan olaylarda Türkiye'nin en üst düzeyde tepkisini gösterdiğini anlatan Akdoğan, Türkiye'nin herhangi bir ülke olmadığını söyledi. Akdoğan, Rusya'nın açıklamalarına bakıldığında ise tansiyonu düşürmeye dönük tavırda bulunduğuna dikkati çekti.
Kremlin Sözcüsü'nün, "Ülkesinin Suriye'de gerçekleştirdiği hava saldırılarının aynı zamanda Türkiye'nin sınırlarının korunmasını da amaçladığını öne sürdüğünün" hatırlatılması üzerine Akdoğan, "Biz kendi sınırlarımızı koruruz. Bu konuda kimsenin desteğine ihtiyacımız yok ama Rusya'nın, Suriye'de şu anda başlattığı operasyonlar hangi amaca hizmet ediyor? Milyonlarca insan Suriye'yi terk etmek zorunda kaldı, yüz binlerce insan hayatını kaybetti. Göç eden insanlar, Türkiye'ye geldiler, bu yükü Türkiye çekiyor. Sadece Esed rejiminin devamını sağlamak, Esed'in ömrünü biraz daha uzatmak için yapılan bir operasyon, bu sorunun çözümüne nasıl katkı sağlayacak? Bu operasyonlar kime yapılıyor?" değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Esed rejimini korumaya dönük bir operasyon olduğunu ifade ederek, "Düşmek üzere olan bir Esed rejimini tekrar nasıl kurtarabiliriz? Doğrudan ılımlı muhalefete dönük bir operasyon sürecini yaşıyoruz. Bu gelişmeler Türkiye'yi elbette ilgilendiriyor, çünkü operasyon yapılan yerlerde Türkmenler yaşıyor. Bize gelen yeni bir yük oluşuyor. Böyle baktığımızda Türkiye buna kayıtsız kalamaz" diye konuştu.
"Fiili müdahaleleriyle Batı'ya mesaj vermek istiyor olabilir"
Rusya'nın, Türkiye için dost bir ülke olduğunu vurgulayan Akdoğan, iki ülke arasında çok boyutlu ilişkilerinin bulunduğuna işaret etti.
Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşmasından, işbirliğini derinleştirmesinden rahatsız olanların bulunduğuna dikkati çeken Akdoğan, Türkiye'nin dostane bir şekilde komşularıyla ilişkisini geliştirmek istediğini, somut adımlar attığını ve Suriye meselesine de insani perspektiften baktığını anlattı.
Yalçın Akdoğan, diğer ülkelere bakıldığında bölgede hep siyasi nüfus peşinde koşulduğunu vurgulayarak, siyasi nüfus için insani perspektifin bu kadar arka plana atılmaması uyarısında bulundu.
Bu meselenin "küresel satranç oyunu" gibi güç çekişmelerine kurban edilen bir konu olduğunu vurgulayan Akdoğan, bu oyunda Rusya'nın son dönemde tekrar "hard power" ile askeri gücüyle çok fazla hamle yaptığını belirtti.
"Rusya, Türkiye üzerinden Batı'ya bir şeyler mi anlatmaya çalışıyor?" sorusuna Akdoğan, "Doğrusu burada Rusya, Batı'ya nasıl bir mesaj vermeye çalışıyor? Ukrayna ve Suriye'ye yaklaşımlarıyla, fiili müdahaleleriyle Batı'ya mesaj vermek istiyor olabilir. Ancak Türkiye, üzerinden mesaj verilecek bir ülke değil. Bu tür sınır ihlallerini de müsamaha ile karşılayacak bir ülke değil. Bundan dolayı da gereken tepkiyi ortaya koydu. Bundan sonra da egemenlik hakkını koruyacak her türlü adımı atar ve bundan da çekinmez" cevabını verdi.
"Bu alan için önemli olduğu kadar, satan için de önemlidir"
Akdoğan, NATO'nun Türkiye'ye asker göndermeye açık olduğu yönündeki açıklamasının anımsatılması üzerine, "Önemli olan şu: Türkiye'ye karşı bir yanlış yapılıyorsa, burada NATO, 'benim müttefikimdir' diye bunu üst düzeyde ve sert bir şekilde kınamasıdır. Ayrıca Türkiye'nin bir ihtiyacı varsa askeri anlamda, bir dayanışma ifadesi olarak 'ne gerekiyorsa ben yaparım' ifadesi, bunlar önem taşır" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Putin'i aramaya gerek yok, zaten ne arayacağım? Obama ile haftaya telefonla görüşürüm" açıklaması üzerine bir kırgınlığın yaşanıp yaşanmadığı sorusuna Akdoğan, "O anlamda bir ifade gibi görmedim. 'Daha biz yeni görüştük, bunun üzerine tekrar böyle bir aramaya ihtiyaç yok' anlamında algıladım ben. Sayın Cumhurbaşkanımız da devletin başıdır, yaşanan olay, tatsız bir olaydır. Buna sert bir şekilde tepki vermiş olması da Başbakanımızın da keza, kaçınılmaz bir durumdur" dedi.
Akdoğan, Rusya ile yaşananlardan sonra doğalgaz konusuna ilişkin soruya karşılık ise iki ülkenin birbiriyle ticari ilişkisinin bulunduğunu söyledi. Ciddi miktarda Rusya'dan doğalgaz alındığını belirten Akdoğan, "Bu alan için önemli olduğu kadar, satan için de önemlidir" ifadesini kullandı.
"Kobani olayları, bir kırılma meydana getirdi Çözüm Süreci'nde"
Yaşanan terör olaylarına ilişkin, "7 Haziran'dan sonra ne oldu?" sorusuna Akdoğan, aslında bu tarihten önce bir takım şeylerin olduğunu söyledi.
"Bu operasyonlar olmasaydı, Türkiye nasıl bir ülke haline gelirdi?" sorusuna cevap vermek gerektiğinin altını çizen Akdoğan, üç örgütün terör saldırılarına başladığını, devletin de buna gereken tepkiyi vermediği zaman, kaos ortamının oluşabileceğine işaret etti.
Akdoğan, Çözüm Süreci'nin AK Parti'nin konjonktürel olarak uyguladığı bir süreç olmadığını, bunun partinin kuruluşunda, parti programında, seçim beyannamelerinde, hükümet programlarında yer alan bir konu olduğunu vurguladı.
Hükümetin bu süreçte bir çok adım attığını belirten Akdoğan, "Doğrudan örgütün silah bırakmasıyla ilgili yürütülen görüşmelerde, örgüt Türkiye'yi terk etmedi. 'Eylemsizlik' dedi, baskı ve şiddet anlamında ne varsa yaptı. Bu güvenlik açığı bir yerde soruna dönüştü. Kobani olayları bir kırılma meydana getirdi Çözüm Süreci'nde ve bir kopuş yaşandı o dönemde" değerlendirmesinde bulundu.
"HDP makas değiştirdi"
"Bu süreç tekrar nasıl başlayabilir?" diye soran Akdoğan, "Şöyle başlayabilir: Örgüt, yol kesme, adam kaçırma, haraç alma, şiddet olaylarını, illegaliteyi bırakır, tam anlamıyla eylemsizlik yapar ve Türkiye'yi terk eder. Bu düşünceyle tekrar yola çıkıldı ama bunları örgüt yine yapmadı. Atılması gereken adımları atmak yerine tekrar şiddet üzerinden, özellikle seçimlerden önce halk üzerinde ciddi bir baskı oluşturdu" ifadesini kullandı.
Akdoğan, örgütün bu şekilde seçimden hemen sonra açık terör eylemlerine başladığını belirterek, "devrimci halk savaşı" ilan ettiklerini, eylemsizliği bitirdiklerini söyledi.
Örgütün baskı, şiddet, terör eylemleriyle süreci bozmaya çalışırken, HDP'nin de makas değiştirdiğini kaydeden Akdoğan, Çözüm Süreci'nin düşmanı olan paralel yapıyla işbirliğine gittiğini anlattı.
En temel hakkın yaşam hakkı olduğunu, bu hakka örgütün kastettiğini vurgulayan Akdoğan, "Örgüt açıktan Kürtlere zulmediyor. Yolunu kestiği adam Kürt, haraç aldığı adam Kürt, iş makinesini yaktığı adam Kürt, çocuğunu dağa kaçırdığı vatandaş Kürt" diye konuştu.
Kürt vatandaşların devlete inancının kaybolmaması gerektiğine ve bu kapsamda operasyonların başladığına dikkati çeken Akdoğan, güvenlik açığı giderilmediği, vatandaşlar huzura ermediği sürece operasyonların durmasını beklemenin doğru olmayacağının altını çizdi. Akdoğan, Çözüm Süreci'nin başlaması ve sürdürülebilmesi için bu noktada mesafe alınması gerektiğini kaydetti.
HDP'nin barajı geçmek için sürece ihanet ettiğini belirten Akdoğan, HDP'nin oy hesabıyla barajı geçmek için süreci bitirecek bir projede kendini kullandırttığını dile getirdi.
AK Parti'yi devirebilmek için uzunca bir süredir pek çok yola başvurulduğunu hatırlatan Akdoğan, "Her yol denendi, deviremediler. Tek elde kalan HDP'nin barajı geçmesi, AK Parti'nin tek başına iktidar olamamasıydı. Böyle bir geçici işbirliği gibi bir tablo ortaya çıktı" dedi.
"Bu ilişki demokraside kabul edilebilir bir ilişki değildir"
HDP'nin işbirliği yaptığı kesimlerin amacının AK Parti'yi devirmek olduğuna dikkati çeken Akdoğan, "HDP barajı geçmek adına bu kesimlere kendisini kullandırmış oldu. Bu yüzden ben 'sürece ihanet ettiler' diyorum. Yoksa bir parti barajı geçebilir, geçmez, vatandaşın iradesidir, takdiridir. Barajı geçse ne olur geçmese ne olur ama başka bir işbirliği, başka bir ittifak var" şeklinde konuştu.
Herhangi bir partinin siyasete kanalize olmasının, demokrasi içinde güçlenmesinin, sivil siyaseti öne çıkarmasının problem olmadığını kaydeden Akdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ancak bir terör örgütü ile organik ilişki içinde olan, onun emir komutasında hareket eden bir yapının güçlenmesi, terör örgütüne zemin kazandırma anlamına geliyorsa, burada daha çarpık bir ilişki varsa, bu acaba demokrasiye hizmet ediyor mu? Mesele bu. HDP, terör örgütünün zemin kazanması, güç kazanması için bir amaca hizmet ediyor. Öbür taraftan örgüt de HDP daha fazla nasıl oy alabilir diye silahlı unsurlarıyla bir gayretin içerisine giriyor. Bu ilişki demokraside kabul edilebilir bir ilişki değildir. Silahlı unsurlar köy, köy geziyorlar, tehdit ediyorlar, HDP daha fazla oy alabilsin diye. HDP de belediye kazanıyor, ön açıyor, arkasından örgüt geliyor oraya çöküyor. Tamamen tahammülsüz bir yapı orayı kendine göre kurtarılmış bölge haline getirmeye çalışıyor. Kendine tabi olmayan Kürtlere bile tahammülü yok. Onlara zulmetmeye başlıyor. Bu ilişki sakat bir ilişkidir."
Demokratik siyaset güçlenirken, terörün şiddetinin azalması gerektiğinin altını çizen Akdoğan, "İkisi birden güçlenip de birbirini destekleyerek yol yürümeye çalışıyorsa, o zaman bu demokrasi açısından bir kazanım değildir" değerlendirmesinde bulundu.
Çözüm Süreci'nde toplumsal desteğin çok yüksek olduğunu ifade eden Akdoğan, şu anda operasyonlara da büyük bir toplumsal destek olduğunu dile getirdi. Akdoğan, "Bunlar birbirinin alternatifi değil, bir tenakuz da oluşturmuyor. Çünkü Çözüm Süreci'nin sürdürülebilir olması için de bu güvenlik açığının giderilmesi ve bu operasyonların bir yere varması gerekiyor" şeklinde konuştu.
Örgütün son dönemde bir yanılgıya kapıldığını kaydeden Akdoğan, "Örgütün temel sorunu, Çözüm Süreci ile ulaşılacak demokratik çözümü kendisi açısından yetersiz görüyor" dedi.
"Süreci zehirleyen faktörler temizlenmeli"
Örgütün "Ben silahla kendi örgütsel hedeflerime ulaşırım" düşüncesinde olduğunu belirten Akdoğan şöyle konuştu:
"Bunun için ne yaptı, 'devrimci halk savaşı' başlattı, çöktü. Şehirde yeni illegal yapılar kurdu, bu da çöktü. 'Büyük gruplarla saldırırım, vur kal eylemleri yaparım', bu da çöktü. Özerklik vesaire projeleri, o da çöktü. Örgütün son dönemde silaha güvenerek ileri sürdüğü bütün projelerin hepsi çöktü. Burada son derece başarılı bir terörle mücadele stratejisi var. Bunun başarılı olmasının bir sebebi hukuk içinde olmasıdır. İkincisi de halk desteği olmasıdır. Halk desteği de terörle mücadelede büyük önem taşır. Halkın üzerindeki baskı ve şiddet ortadan kaldırılmadan, bu illegal yapılar temizlenmeden, örgütün 'ben silahla amacıma ulaşırım' projeleri tamamen tasfiye edilmeden sürecin başlaması mümkün görünmüyor. Başlasa bile sürdürülebilir olmuyor. Çünkü süreci zehirleyen bir durum var. Bu zehirleyen faktörlerin tasfiye edilmesi, temizlenmesi gerekiyor."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Ben Çözüm Süreci kaldırılmıştır demedim, şu aşamada buzdolabına konulmuştur dedim. İşler yoluna giderse, süreç yeniden gündeme gelir" sözlerini hatırlatan Akdoğan, sürecin temel felsefeleri olduğunu vurguladı.
Çözüm Süreci'nin devam etmesi durumunda muhatabın kim olacağının sorulması üzerine Akdoğan, "Burada muhatap millettir. Bütün toplum kesimleridir. Çünkü farklı toplum kesimlerinin sorunlarını çözmek istiyorsanız, o kesimlerle birlikte bunu yapacaksınız. O kesimler kimse, Alevilerse Alevilerle, Romanlarsa onlarla, Kürtlerse onlarla... Ama elinde silah olan bir örgüt var. Bunun silahı bırakması için devam eden görüşmeler de elbette o bağlamda yürütülmesi gerekiyordu, o bağlamda yürütüldü. Burada mesele çok boyutlu olarak ele alındı. Hem de terör meselesi çok boyutlu olarak, farklı yöntemleri devreye alarak çözülmeye çalışıldı" dedi.
Hükümetin güvenlikçi politikalara savrulmadığını, paradigmayı değiştirmediğini belirten Akdoğan, "Çözüm Süreci'ni başlatan bütün bu adımları atan lokomotif AK Parti. Güvenlik politikası da bunların devam edebilmesi için gerekli bir durumdur. Bugün hukuk içinde bir mücadele veriyoruz. AK Parti 13 yılda elde ettiği kazanımlardan reformlardan geri adım atmaz. Kürtleri kucaklamaya devam eder. Kucaklayıcı birlik siyaseti felsefesiyle hareket etmeye devam eder. Ancak halkın hakkını hukukunu korumak için de kamu düzenini tesis edecek gerekli önlemleri alır" şeklinde konuştu.
"Askerimize, polisimize haksızlıktır"
Akdoğan, Şırnak'ta bir zırhlı aracın arkasına bağlanarak sürüklenen terörist fotoğrafına ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
"Bu kabul edilebilir bir durum değil. Bakın hergün çok fazla operasyon yapılıyor. Sivillere zarar vermeden ve hukuk içinde kalarak... Çok büyük bir insani duyarlılıkla bu operasyonlar yürütülüyor. Yüzbinlerce güvenlik görevlisi var. Asker, polis, jandarma, korucu var. Bu kadar insan emek harcıyor. Cansiperhane kurşunun önüne atılıyor. Bu insanların emeğine saygısızlıktır, bu tür hadiseler. Hukuk içinde yürütülen bir operasyona bu tür bir hadisenin gölge düşürmemesi gerekir. Eğer bu kasıtlıysa, provokatif bir hadise, terörle mücadeledeki devlete olan inancı sarsmaya dönük bir hadiseyse, bunların da ortaya çıkarılması lazım. Yüzbinlerce insan fedakarane bir çalışma sürdürürken kimse bu tür yanlışlıklarla buna gölge düşürmez. Sanki bütün mücadele böyle bir zeminde yürüyormuş görüntüsü vermek de oradaki askerimize polisimize haksızlıktır."
PKK terör örgütünün hiçbir kutsalı olmadığına dikkati çeken Akdoğan, buna rağmen hukuk içinde bir mücadele yürütüldüğünü kaydetti. Teröristlerin kayıpların az görünmesi için cesetlerini gizlediklerini belirten Akdoğan, "Kendi ölülerine saygısı yok" dedi.
Akdoğan, bir iki hadise üzerinden, fedakarca çalışan askeri, polisi olumsuz şekilde niteleyecek şeylerden kaçınılması gerektiğini söyledi.
Seçimler kapsamında genel bir yorgunluk yaşandığı belirtilerek, AK Parti'de de bu durumun olup olmadığı sorusu üzerine Akdoğan, kendilerinin sürekli çalıştığını, bu yüzden asla yorgun olmadıklarını ifade etti.
Seçim süreci ve yapılan çalışmalar
Seçim süreci ve yapılan çalışmalarla ilişkin soru üzerine Akdoğan, muhalefet partilerinin 7 Haziran öncesinde ve bu seçimlerde sahaya inmediklerini ve çok fazla çalışmadığını söyledi.
AK Parti'nin sürekli arazide olduğunu belirten Akdoğan, yapılan çalışmalar neticesinde halkın 7 Haziran'dan sonra yaşananları iyi gözlemlediğini ve vatandaşta bir kanaat oluştuğunu dile getirdi.
Terör örgütünün 11 Ekim'de ateşkes ilan edeceği iddialarının sorulması üzerine, Akdoğan, terör örgütünün geçmişte bu tür taktik açıklamalara çok başvurduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
"Terör örgütü sıkıştığı zaman, kış üslenmesine gideceği zaman veya siyasi uzantısının işine yarasın diye bu tür siyasi taktik hamleler içerisine girdiğini çok gördük. Buna karnımız tok. Sen ortalığı yakacaksın, yıkacaksın, zulüm edeceksin, insanları öldüreceksin, devlete savaş açacaksın, bütün projelerin çökecek. Devrimci halk savaşın çökecek, şehir milislerin çökecek, özerklik ilanların çökecek ondan sonra 'ben seçim güvenliği olumsuz etkilenmesin istiyorum' diyeceksin. Bu geçen seçimden önce senin oradaki baskıların olumsuz etkilemedi mi?"
Akdoğan, örgütün, tam anlamıyla bir eylemsizlik kararı alması ve Türkiye'yi terletmesi gerektiğini vurgulayarak, bunların oluşmaması durumunda örgütün söyleyeceğinin hiçbir kıymeti olmayacağını ifade etti. Akdoğan, Çözüm Süreci'nin sahibinin hükümet olduğuna, bu sürecin devam etmesi için gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması gerektiğine dikkati çekti.
Seçim güvenliğinin sadece sandık güvenliği olarak algılanmaması gerektiğini kaydeden Akdoğan, bu söylemin, halkın tehdit edilmemesi ve iradesini sandığa yansıtabilmesi için alınan tedbirleri de kapsadığını dile getirdi.
"Hükümet kurma çabası, karşılıklı iyi niyetle olur"
Akdoğan, seçim sonrası yaşanacak siyasi ortama ilişkin bir soru üzerine, AK Parti'nin 1 Kasım seçimlerinde tek başına iktidar olacağı kanaatinde olduğunu ifade etti. 7 Haziran'da tek başına iktidar olamadıklarını ancak sonrasında hükümet kurmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini vurgulayan Akdoğan, şunları söyledi:
"Bu çabalar tek taraflı olmaz. MHP'nin her şeye karşı olduğu biliniyor ancak ülkücü camiada bu konuyla ilgili çok büyük tepki var. Yani siz iktidar ortağı olmak istemiyorsanız, memleket bu kadar kritik bir süreçten geçerken hiçbir sorumluluk almıyorsanız, korkuyorsanız niye siyaset yapıyorsunuz. Sizin böyle bir amacınız yoksa halk sizin peşinizden niye gelsin. MHP'ye oy vermiş kardeşlerimizin böyle bir tepkisi var. Hükümet kurma çabası karşılıklı iyi niyetle olur. Dikte ederek, şart koşarak olmaz. Küçük parti ondan kaç kat daha fazla oy almış bir partiye dayatmada bulunacak, böyle bir şey olabilir mi? Burada MHP'nin diğer kurmayları ve partililerden gelen şeyler AK Parti ile çok güçlü bir koalisyon kurma iradesi olduğu, isteği olduğu yönündeydi. Bahçeli'nin her şeye hayır demesi kişisel bir karar olarak görülüyor ve kendi partisinin tabanının hissiyatının tam aleyhine bir tablo olduğunu gösteriyor."