Telefondaki sinirli adam

Yalçın ARAS

1 yıl önce

1980’li yıllar, Bursa Gazcılar caddesindeyim, hava kararmış ve esnaf yavaş yavaş çekiliyor.

Esnaf arasında bir deyim vardır “siftah ile başladık bereketi ile kapatalım, bu saatten sonra ya hayırsız ya da uğursuz gelir.”

Kırk yaşlarında, elinde çantası, o zamanların tam tipik pazarlamacısı profilinde biri içeriye giriyor.

Sattığımız rafların montajında kullandığımız ve ayda otuz, kırk bin adet kullandığımız cıvata ve somun elinde.

Bunlardan üretiyoruz, yerimiz İstanbul Karaköy’de diyerek kartını uzatıyor.

Kartı alarak inceliyorum, bildiğim bir firma ve cıvata markası, üstelik bana verilen fiyat çok da uygun.

“Para istemem, mallar gelsin ben tahsilata gelirim” diyor ve elindeki sipariş formuna 50 bin adet yazıyor.

Siparişin toplam ederi günümüz parası ile 250 bin TL, yani yaklaşık 14 bin dolarlık bir ticaret.

Çay söylüyorum ve çok samimi bir muhabbet başlıyor, tam kalkacağı sırada “Yahu kusura bakma, tahsilat yapamadım bir yemek parası mukabilinde bir şeyler verebilirsen iyi olur” diyor.

Ben de kendisine günümüz parası 10 bin lira kadar bir para veriyorum ama içime de bir şüphe düşmüyor değil.

Aradan bir hafta geçiyor fakat gelen mal yok, karttaki telefonu ve üzerinde yazılı zatı arıyorum, Kemal Bey “buyurun” diyor. Durumu anlatıyorum ve siparişlerin gelmediğini söylüyorum.

Kartın üzerinde yazılı isim Kemal Bey adamın tipini tarif ediyor ben de evet diyorum. İşte diyor bu sahtekâr bana da bakır malzemesi getirecek diye bakırcının kartını verdi ve benden aldığı kart ile de seni dolandırdı.

Söyleyecek söz bulamıyorum ve dolandırılmanın üzüntüsü içerisinde telefonu kapatıyorum.

Aradan birkaç hafta geçiyor ve beni Çanakkale’den bir marketin sahibi arıyor. “Yalçın Aras” diyor, evet diyorum.

Bu sesi ömrüm boyunca hiç unutamıyorum. “Ulan ne şerefsiz adammışsın sen” diyerek Çanakkaleli başlıyor bana saydırmaya, “Bu pazar dükkanı kapattım, tüm rafları boşalttım, eski rafları da çöpe attım ve seni bekledim, aradım cevap vermedin nasıl bir insansın” diye devam ediyor.

Telefondaki sinirli adam sakinleşince; soruyorum nasıl bir adamdı görüştüğün diye, tipini tarif ettikten sonra ona diyorum o ben değilim.

Sana raf satan ben değilim diyorum, asıl şerefsiz olan İstanbul’dan aldığı kartvizit ile bana cıvata, sana raf, İstanbulluya da bakır sattı.

Senden aldığı kartvizit ile de kim bilir şimdi kim hangi siparişi bekliyor.

Evet sevgili Ekohaber okuyucuları, bu geçmişin acı fakat üzerinden zaman geçince tatlı hatırasını sizlerle paylaşmak istedim.

Aman siz siz olun internet dolandırıcılarına dikkat edin, zira günümüz de artık daha teknik çalışıyorlar.

Onu da daha sonra anlatırım.

Saygılarımla.

YAZARIN DİĞER YAZILARI