KENDİLİKSİZ OLMA HALİ

Hak ile Batılın savaşı asırlar öncesinden başladı.

Atilla AKBAŞ

2 yıl önce

Küffar top- tüfekten ziyade kendine benzetmekle işletti planını.

Eğriyi doğrudan ayıran batı sinsiliğinin farkındalığıyla yaşayıp önlem alan o kadar az ki.Bu durum, kişiler içinde medeniyetler için de hep aynı.

Batının keşmekeşliği üç asırlık kararmış yüzüyle ve ruhsuz sanat şekilciliğiyleher daim üzerimize oynadı kahpe oyununu.

Avrupa dediğin; içi AB vatandaşlığı kavramı ile doldurulmaya çalışılan bir tükenmişlik.

Türkiye’de değişen yıllarca sadece değişimin kendisi olunca, trene bakar gibi seyredilir oldu neon ışıltılı sahteAvrupa yaşantısı.

Mesela yeni ama faydalı faydasız hangi teknoloji geliştirilse, kapıda ilk bekleyen biz ve bizim gibi hazırcı zihniyetler oldu.

Yanıtlarımızı verirken bile batı köylüyüz. Üzerimize uymayan elbise misali batı tarzı yarım yamalak kelimelerle baltalıyoruz güzelim zenginliğimizi.

TV’leroturduğu yerden ahkâm kesen tarz monşerler’den geçilmiyor.

Verdiği demeçlerden, seçtiği kelimelere kadar her şeyleri ithal ama,mecburen Türkçe konuşma gayretlerinden ne yazık ki taviz veremiyorlar.

Aslında ne kadar anlaşılmaz olurlarsa; oderece bilge olduklarına inanıyor zavallılar.

Yıllardır boş yere güzelim dilimizi ve kendi motiflerimize göre algılayan zihnimizi köhne batıya ve batılılaşmaya feda ettik.

Memleketin üst düzey gençlerini batı hep kaptı aldı elimizden. Beyin göçünü normalleştirdi sağladığı imkânlarla.

Bizde zaten bile bile lades dedik. Daha iyi şartlarda tahsile gönderdik güya gençlerimizi. Gitsinler okusunlar, ilmi alsınlar. Geriye döndüklerinde memleketlerine faydalı bireyler olsunlar diye. Ama nerde. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Gidenlerin çoğu yerleşti kaldı.Ardına bakmak zul geldi.

Sadece kendi oturduğu köşeden baktı dünyaya.Orada övünmekle bitiremediği sisteme payanda oldu kaldı.Uyuşan beyni kabullenmeyi seçti. Rahatını bozmadı.

Bir kısım geri dönenlerse kendi insanına burun kıvırdı,hakir gördü.

İdealist olanları kaldılarsa da, burayı küçük Avrupa ‘ya da küçük Amerika’ya çevirme hayalleri ile yaşlandılar.

Bu özümseyememe sanmayın ki sadece bize özgü.  Bütün dünyayı kaplamış bu kirli duygu.

Brezilya’da, Peru’da, Honduras’ta asırlar önce Avrupa’dan ülkeye yerleşmiş azınlıklar da kendilerini yerli kesimden ayrı tutuyorlar.  Hatta üstünlük taslıyorlar. Çünkü kendilerigüya Avrupa asıllılar.

Yıllar evvel Hint Okyanusunu geçip, 15 gün ünlü muson yağmurlarıyla boğuşup güç belâ Hindistan’ın Bombay limanına yanaşınca;şehirde ilk fark ettiğim İngiliz etkisindeki Hindistan’ın hızla Hıristiyanlaşmasına şaşırmak olmuştu.Bunu, İseviliğe hayranlıklarından değil de, batılılaşmaya bir adım daha yaklaşmak için yapıyorlardı.

Bir Hintliye “Hiç yerel halka benzemiyorsun, İspanyol sandım sizi” deseniz önünüzde hemen hürmet ve tebessümle eğilir mutlu olurlardı.

Aynı bağlamda Güney Afrika/Lesotho’daki bir zencide orada büyümüş olmasına rağmen kendini Fransız olarak tanımlıyordu. Sömürge altında öğrendiği bozuk aksanlı Fransızca ile anlatıyor bunları.Benzer durumlarla hep karşılaştım.

Yönlendirilmiş medya, uçuk film sektörleri ve yaygın denetimsiz internet ağı, güneşin battığı yozlaşmış batı yönüne çalıştıkça, önümüze konulan çıta batı standardı olarak kalacak bir zaman daha.

Güç Merkezi doğudan batıya, batıdan doğuya hep bir dönüşüm içinde yenilenirmiş. Gücü eline alan taraf uzunca bir dönem bolluğun verdiği gevşeklikle özünü kaybetmiş, diğer taraf iseyumurta kapıya dayanmadan çareler üretememiş. Tarih kitapları her daim bu şekilde tamamlamış döngüsünü. 

Bugünde 5 asırlık dönence böyle bir devir daim içinde yine. Bu coğrafya insanlarının kaderiyse, özün kaybedilen döneme denk gelmesinden ibaret. Muhtemelen 500 yıl sonra güneşin doğuşuna daha yakın olan doğu uygarlıkları daha dominant olarak öncelik sırasını devralacaklar.Yani işin aslı güç sırası artık bize evriliyor.

Ekranlardaki anlaşılmaz uzun uzadıya boğulan diyaloglar sürekli batı ilminden, batı objektifliğinden bahsederek, Avrupa kıtasının sömürgeci faaliyetlerine gönül bağladılar.

Bu kültür çatışmasında Avrupa’nın dökük yaldızlı girdabına kapılmayan pek azdır.

Dost meclislerinde batılı tartışmaya açık bir değerin ismini veya bir nüktesini laf arasına sıkıştıranımız çok. Fakat, Hz. Mevlâna’ya önem arz eden bir Velidiyemeyip Mistik bir profil diyenlerimizin de gaflete düştüğü bir realite her akşam gözümüzün içine içine sokulmakta.Bu egolarınereler de kimlerle besliyorlar acaba? Anlamak için o kültürün parçası olmak gerek. Ben ötekilerdenim çok şükür.

YAZARIN DİĞER YAZILARI