USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Medyada kadına yönelik şiddet dili (2)

Medyada kadına yönelik şiddet dili (2)
25-11-2022

Bursa Büyükşehir Kent Konseyi Kadın Meclisi ile Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün ortaklaşa düzenlediği söyleşide ‘Medyanın kadına yönelik şiddet dili’ gündeme getirildi… Konu bir önceki yazıya sığmadığı için iki bölüme ayırdım…

Hatırlatmak açısından tekrar yazayım; Dr. Gül Çiçek Zengin Bintaş’ın yönettiği panelin konuşmacıları ise şu isimlerdi:

“Gazeteci, köşe yazarı Ahmet Emin Yılmaz, gazeteci, köşe yazarı H. Gül Kolaylı (ben) TV Ana Haber Spikeri Sevda Kurul, Sosyal Hizmet Uzmanı İdil Berfin Akbaş…”

HUZURLU VE SEVGİ DOLU AİLEDE BÜYÜMEK ÇOK ÖNEMLİ!

Kaldığımız yerden devam edelim… Ahmet Emin Yılmaz Dr. Bİntaş’ın “Kadınlara neden şiddet uygulanıyor” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Toplumumuzun temel yapısı olan ailenin huzurlu olması önemli. Aile huzurlu olursa toplum da huzurlu olur. Huzurlu ailede sevgiyle büyüyen çocuk şiddete başvurur mu, sanmıyoruz. Huzurlu ailede büyümüşse o erkek çocuğunun şiddete yönelmez. Çözümün başında sağlam aile yapısı geliyor.
Elbette sosyal yaşamda ayrımcılıktan kaynaklanan adı konulmamış şiddet var. Önlemenin yolu da aileden geçiyor, ailenin sevgi ve huzur dolu olması gerekiyor. Her ne kadar aile içi kararlarda son sözü babalar söylüyorsa da, evi yönlendiren son sözü aslında söyleyen anneler. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde, eğitimden çok annenin etkili olması gerekiyor.

Anneler daha çok etkili oluyor. Annelik sadece doğurganlık değil, çocuklarla toplumu inşa ediyor. Toplumun yarınları için aile ortamı önemli. Batı kültüründe 18 yaşından sonra çocuk aileden ayrılıyor, ama bizde öyle değil. Toplumu inşa etmede annelerin rolü büyük!”

‘DAYAK YENMEZ, YEMEK YENİR!’

Sevda Kurul’un Bintaş’ın “Şiddet haberlerini sunarken kullandığı dil”e yönelik sorusuna yanıtı şöyleydi:

“Her akşam ana haber bülteni okuyorum. 17.30’daki programda kadın haklarını konuşuyorum. Medyadaki dil çok önemli. ‘Cinnet geçiren baba kızını karısını öldürdü” deniyor.

Cinnet sözcüğünde olayı hafifletme var. Potansiyel olarak olayın tamamının anlatılması başka şiddet olayları için örnek olabilir. ‘Kadın dayak yedi’ deniyor.

Dayak yenmez, yemek yenir. Türk dilini kullanırken, haber dili içerisinde bazı hususlara dikkat etmemiz lazım. Bir de sosyal medya haberciliği var. Com.tr haberciliğinde tık alma yarışı var. Kadın cinayetlerini ön plana çıkartan bazı görselleri görüyoruz.

Bunların haber yönetmenleri tarafından incelenmesi gerekiyor. Sosyal medya okur yazarlığının incelenmesi gerekiyor. Erkek cinayeti denmiyor, kadın cinayeti deniyor. ‘Çok aşıktım, erkekliğime laf etti’ deniyor. Hafifletici, katile hak veren ifadeler. Her akşam haberleri okuyoruz.”

KADIN CİNAYETİ HABERLERİNİ ERKEK VE KADIN SPİKERLERİN SUNUŞUNDAKİ DUYGULAR!

Kurul’un atıfta bulunduğu akademik araştırma ise çok çarpıcıydı:

“2014 yılında yapılan akademik bir araştırmada kadın ve erkek spikerlerin kadın cinayet haberlerini nasıl okuduğu araştırılmış. Kadın spikerlerin ciddi okuma oranı yüzde 67,6 iken erkeklerin 32,4”

Kadın spikerin kadın cinayeti haberini okuyuşu yüzde 100 üzüntülü, erkeklerindi ise 0! Bir de kızgın okuma araştırması var; kadın spikerlerin kızgın okuma oranı yüzde 75,2, erkeklerin ki ise 25,2.”  Sosyal Hizmet Uzmanı İdil Berfin Akbaş medyanın şiddet içerikli görsel ve bilgi paylaşımına dikkat çekti:

“Bizim psikososyal olarak bir vakayı durumu değerlendirmemiz apayrı. Kesiştiğimiz bir küme var, travma. Kişisel de olabilir, toplumsal da. Yeni medyada web tabanlı habercilikte, basın olarak baktığımız kadar bireysel olarak da bakmamız gerekiyor.
Gazeteciler tarafından üretilen bir içerikle gazete dışındaki grup tarafından üretilen haber var. Çok yoğun şiddet görüntülerine yer verildiğini, çocuk ve aile bilgilerinin paylaşıldığını görüyoruz…

Medya eker; bunu belirli bir amaç için yapmasa bile sunulan haberler belirli bir yargı oluşturur.”

Haber içeriklerinin kişilerde bazı önyargılara neden olduğuna vurgu yaptı:

Haber içerikleri kişilerde bazı ön yargılara neden olur. Sadece kurumlar üzerinden gitmez bu süreç. Var olan süreci anlatırız, dilimize yerleştirdiğimiz şey bir süre sonra düşüncemiz olabilir… Romantize  ya da dramatize edilen öyküler;Alkollüyken öldürdü, başında ağladı’; ‘Çocuklarını ele bırakamam diyen baba evlatlarını öldürdü’  gibi haberler ya da sunulan açık fotoğraflar…
İnternette hiçbir şey kaybolmuyor. Şiddete maruz kalan bireylerin travmasını düşünün. Tekrar tekrar travmaya maruz kalacak, o fotoğraflar tekrar görülecek.
Doğal afetleri düşünün, en ufak sallantıda aklımıza büyük deprem görüntüleri geliyor. Bu travmadır. Şiddet olaylarında da aynısı yaşanıyor.. Bilgiyi veren şiddet mağduru olsa bile kendi rızasıyla yapsa bile ilerleyen zamanlardaki psikolojik etkisini önceden ölçemeyiz.Şiddet öykülerinin ayrıntılarıyla anlatılması, şiddeti uygulayan kişilerde fantezi kaynağı oluyor. Birden bire ortaya çıkan rezidans cinayetlerini hatırlayın. Travma kavramını atlamadan haber yapılması önemli.”

Panelin son turunda Bintaş’In yönelttiği sorular üzerinden görüşlerini paylaşan Ahmet Emin Yılmaz şunları söyledi:

“Bir televizyon kanalında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık ile bir söyleşi vardı. KADES uygulamasının 4,2 milyon kişi tarafından indirildiğini, tuşlu telefon kullanamayanlar için yeni bir uygulama geliştirileceğinden söz ediyordu. Ve 85 milyon insanı şiddetle mücadeleye davet ediyordu.

En önemli mesaj bu. Yeni politikalar üretildiğini görmek sevindirici. KADES gibi uygulamaların daha da çoğaltılması gerekir. Dijitalin çok aktif olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Dünya Kupası başladı, tarihinde ilk kez kadın hakemler görev alıyor. Demek ki sadece Türkiye’de değil, dünyada kadınların pozitif ayrımcılığa ihtiyacı var. Kadının toplumdaki yerini artırmak için biz de kendi içimizde düşünmek zorundayız.”

İdil Berfin Akbaş Şiddete maruz kalan kadınlar konusunda İdil çok önemli bir hususa dikkat çekti:

“Öncelikle şiddete maruz kalan bireye ne yapmamız gerekiyor. Lütfen uzlaştırmayalım. Hiçbir uzlaştırma çabasının olumlu katkısı olamaz. Olayı yaşayanlar bizler değiliz.

 Olayın arka planını bilmeyiz. Onu aradan çıkartalım. Kendi aile ve kültürel birikimimizle başkasınınkini karıştırmayalım.

Gereğinden fazla bilgi almayalım, vermeyelim. Bu bizi şiddetin tarafı haline getirir. Muhtemelen kişisel merakımızı doyuruyoruz. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü bünyesindeki Şiddeti Önleme ve İzelme Merkezi (ŞÖNİM) 7 x 24 hizmet verir. Gece 03,00’te arasanız da bilgi verilir, polis yönlendirilir. ŞÖNİM’de ücretsiz olarak psikososyal, ekonomik destek 6284 Sayılı Kanun hakkında bilgilendirme, eğitim gibi pek çok hizmet sunulur. ŞÖNİM’in telefonu 0224 223 03 658! Kendiniz ya da başkası şiddete maruz kalıyorsa ŞÖNİM’e başvurun.
Kadına şiddet el yordamıyla bir şey yapmaya çalışılacak olaylar değil. Sistematik olarak değerlendirilmesi gereken adli olaylardır. ŞÖNİM’de uzmanlarımız, psikologlarımız, polislerimiz var.”

Benim ne söylediğime gelince, her zaman yazdığım, savunduğum hususları yineledim; Medyanın dili arızalı! Bu konuda yazılmış kaynak çok. Önerim şudur:

Geçmişte kurum ve kuruluşlar ortaklaşa Suriyeli sığınmacılarla ilgili konuların haberleştirilmesi için Antalya’da eğitim düzenledi; 200’erlik gruplar halinde Antalya’da iki günlük eğitim verildi. Yine çok yararlı olduğunu düşündüğün uyuştucu, madde bağımlılığı ile ilgili haberlerin nasıl olması gerektiği ile ilgili çok yararlı bir eğitim vardı. Bu konuda da ilgili kamu kurumları, üniversite ve gazeteci meslek örgütleri ortaklaşa bir eğitim düzenleyebilir. En azından günümüz kopyala yapıştır haberciliği düşünüldüğünde ajanslara yönelik böyle bir eğitim hayata geçirilebilir.

 

 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?