USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

İLAHİ İKAZLAR

10-02-2023

Zelzeleler, doğal afetler, Afrika’daki kıtlık ve küreselsalgın hastalıklar boynumuzu bükse de;İnsanoğlu uzanan yaşam çizgisinde her daim pek çok felaketle sınanmıştır.

Örneğin bir önceki sınavKorona illetini hatırlayın,yüzleri maskelerle perdeleyen ülkelere sınır kapılarını kapattıran.

İnsanın tabiata hükmetme çabası her yüzyılda, her dönem ne bitti, ne eksildi ne de hırsından bir nefes tüketti.

İnsan denen çiğ et parçası adını dahi koyamadığı sinsi düşmanla savaşırken asıl yaratıcıyı ya unuttu, ya işine gelmedi arka plâna attı.

Oysa tabiatta hiçbir şey ne sebepsiz, ne de hikmetsiz sunulmuştu kulluk makamına.

Anadolu’yu viran eden acı tecrübe depremin bileesrar-ı ayet-i kerimede ayan beyan ilân edildi de; okuduğuyla amel etmek istemeyennefsi emarenin aklını başına getiremedi.

1400 sene evvelinden her şey bildirilmişti hâl bu ki…

“Onun ilmi dışında yaprak bile kıpırdamaz, o yerin karanlıkları için de tek bir taneyi dahi bilir” (En’am 59) diye ilân da edilmişti işitebilen kulaklara (!)

Allah’ın iradesi dışında hiçbir şey muktedir değilken;  çok katlı binaların felaketlere kapı aralaması korkuları yüreklere serpti geçti.

Bütünacılar âlemlerin rabbinin yeryüzüne koyduğu ekolojik denge unsurlarınındahilindeydi oysa.

Ama abdestten musaftan nasibi olmayan faydasızların Ali Cengiz oyunları zihinleri çoktan ele geçirmişti. İnsanlar yüce yaratıcının âleminde kiracı olduklarının bile farkında değillerdi.

Zelzele, sel, yanardağ patlaması ve denizlerde oluşan minare boyu hortumlar ve nice doğa olayı belli bir periyodik takvim gütmeyen “Adetullah” tecellilerinden oysa.

Elbette yer altı hareketlerinin bilimsel açıklamalarını önemli de, nerede tasavvuf âlimleriyle birlikte çalışan bilim adamları?

Ekranda her iki tarafı bir arada yan yana fikir alışverişinde göreniniz var mı?

Birileri her yerde her kanal da ahkâm keserken,  ötekileştirilenler isesıkıştırıldığı mecralar da çırpınıyor ve her zaman ki gibi ilmi irfanı görmezden geliniyor. 

Oysa yüce rabbimiz böyle afetlerle insanoğluna aslında yetersizliğini ve çaresizliğini yüzüne vurmak için hatırlatıyor kendini.

İlahi ikazlar olmasa, insanoğlu belki de kendi içindeki derinliği hiç bilemeyecek, o manevi dersi hiç alamayacak, maddesel bir gafil olarak savrulup gidecek.

Zelzeleler tasavvuf ehillerince ilahi ikazlar olarak nitelendirilmiştir diyor tasavvuf büyükleri.

Afetlerin örneğin depremin bilimsel izahının olması depremi açıklamak için yeterli bir sebepmi?

Deprem hadisesinin yaratanını sezemeyip durumu sadece bilimsel izah ile geçiştirmek âlemlerin rabbini saymamak, görmezden gelmenin vebaline daha ne kadar sabredilebilir ki?

Hiçbir şeyi tesadüflerle açıklayamayacağımız gibi olağan üstü durumları da rabbimizi eksilterek sıradanlaştıramayız.

Asıl vuku bulan yada bulacak olan en büyük felaketbu densizlikler biçarelikler olacaktır.

Üstünde olduğumuz âlemin bir sahibi var ve ona boyun eğen olduğumuzu sözde değil öz de ispatlamamız gerekiyor.

Önümüze konan hiçbir bilimsel gerçek inananları manevi realitelerden uzaklaştıramaz.

Bugün İsrail’de, ABD’de, Rusya’da bu gibi çalışmalar çift koldan yapılarak puzzle’ın parçaları tamamlanıyor.

Bizde ise her daim bir tarafın egosu tavanda ve diğerini muhatap dahi almak istemiyor küçümsüyor.

Öyle olunca da bir şeyler eksik kalıyorya da ağır aksak yol alarak ülkeyi geri bırakıyor.

Büyük Tasavvuf âlimi Osman Nuri Topbaş Hocamız bu konudaki görüşlerini şöyle ifade etmiş:

Hakîkaten, birtakım âfetlerde, kurunun yanında yanan yaş ağaçlar misâli, mâsum çocuklar ve sâlih kimseler de vefât ederek hükmen şehîd olmaktadır. Bu iptilâları Cenâb-ı Hak bâzı kullarının günahlarına keffâret kılmakta, bâzılarının ise mânevî derecelerini yükseltmeye vesîle etmektedir. Nitekim bu husustaki bâzı hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulur: “Bir kul kendisi için (Cennet’te) hazırlanmış olan makama ameliyle erişemeyecekse, Allah onun bedenine veya malına veya çoluk-çocuğuna bir belâ verir. Sonra (Allah) o kulu bu musîbete sabretmeye muvaffak kılar. Nihâyet (Allah) o kulu kendi katında hazırlamış olduğu makama eriştirir.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1/3090; Ahmed, V, 272) “Kulun Allah indinde bir mevkii vardır ki, ona ibadetle erişemez. O mevkiye erişinceye kadar Allah, onu hoşuna gitmeyen (iptilâ ve musîbetler)le imtihan eder.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, II, 292)

Sanırım hocamın en yalın üslupla anlattığı gerçekler bu konuda muallakta kalanların zihnini aydınlatmıştır.

Evreni yoktan “Kün ol” emriyle yaratan âlemlerin rabbi öyle bir Melik ki; onun dilemesi olmadan hiçbir şey “O-la-maz.”

Felaketlerde o’nun (cc) iradesi ve kudretiyle oluşuyor.

Günahlarımızdan arınmamız ve kendimizle başbaşa kalarak düşünmemiz ve aklımızı başımıza almamız için musibetlerle bizi deniyor, terbiye ediyor.

Bizlerde bu manevi bilince ulaşarak hastalıklarımızın devasını aramalıyız.

Bakışımızdaki bu hızlı değişimin nedenlerini kendi içimizde çözdüğümüz an fâniyetin farkındalığına varacak ve doğru anahtarı doğru kilide inşallah takacağız.

Objektif bakış açısına sahip olduklarını sanarak kafalarını kuma gömen sözde ilim adamları yaratanın yarattıkları ile oyalanıyor bize işin özünü izah edemiyorlar.Aslında onlarda biliyorlar ki; yabancı meslektaşları İslâmi İlimlerin ışığında yürüyor ve o yüzden arayı açıyor. Ama işin o tarafına yönelen yok.

Bizdeki monşerler maalesef eski hamamda eski tasla dökünmeye devam ediyorlar. Ötesine geçmeye ne çapları ne de niyetleri var.

Oysa gerçek yanıtlar görünmeyenin gizemin de sırlı. O da tek ayakla ağır aksak ancak bu kadar ilerliyor.

Her hâlini, bakışını, âdabını, âlemi seyredişini sünnete uydurduğunda; kısacası hak’ça bakmayı öğrendiğinde sende senden öteki seni hissedeceksin.

İşte o zaman düğümler çözülecek.

İnşallah…

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?