USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Doğmamış, ölmemiş gibiydi! Herkes unutsa bile torunu hatırladı, hatırlattı!

Doğmamış, ölmemiş gibiydi!  Herkes unutsa  bile torunu hatırladı, hatırlattı!
03-12-2022

Annemin Bursa'nın bir ilçesinin köyünde yaşayan çok sevdiği bir kardeşi vardı; aslında üvey annesinin kızıydı, üvey annesi de zaten uzaktan akrabaymış!

Biri yetim, diğeri öksüz, uzaktan akrabalığı da olan iki akran kız çocuğunun adları bile aynıydı. Yaralıydılar, birbirlerine sarldılar, nefesleri yettikçe da hep kardeş kaldılar. 

Bizim için o hep teyzemizdi, çok da severdik… Köye gideceğimiz günü iple çekerdik. 

Acılı bir öyküsü vardı teyzemin; hep anlatılırdı…
Üç yetişkin çocuğunu art arda farklı nedenlerde yitirmişti…

Ya ben yeni doğduğumda ya da ben doğmadan önce…
Bir oğlu askerde kaza kurşunu ile yaşamını yitiriyor…
Evli ve 8 aylık hamile kızı tarlada kapaklanıyor, bir karış suda boğuluyor… Canını teslim ettiğinde karnındaki bebek hayattaymış…

Hep anlatırlardı, bugünkü imkanlar olsaydı en belki anneyi de bebeği de kurtarabilirlerdi…

Çok küçük yaşta yaşında evlendirilen diğer kızı ise bir erkek çocuk dünyaya getiriyor… Eşi askere gittiğinde gelin gittiği köyde kocasının ailesi kaynaklı çok büyük sıkıntılar yaşıyor…

GELİNLİKLE ÇIKTIN, KEFENİNLE DÖNERSİN!

Baba evine dönmek istiyor, ama Koca Boşnak enişte; “Gelinlikle çıktın, kefeninle dönersin” deyip kapısına gelen kızı geri gönderiyor. 

Ve Ayşe kız,, ar-namus belasına gazyağını alıyor, köy meydanına gidip üzerine döküp kibriti çakıyor, kendini yakıyor…

“Ben yandım, siz de yanın inşallah” dediği rivayet ediliyor; yanarken sönsün diye üstüne yorgan atılmış! (Günahları boynuna yansın diye yorganın atıldığını da söyleyenler vardı…)

Yanarken de elbiseleri de tutuştuğu için mahrem yerlerini kapatmaya çalıştığına köylüler tanık oluyor…  
Teyzemin 3’ü erkek, 3’ü kız 6 çocuğu varken, geriye biri kız ikisi erkek 3 evladı kalıyor….
Üç yetişkin evladını art arda kaybedince, o yıllarda aklını da yitiriyor; elinde Kuranı Kerim ile gece boyu köyün mezarlıklarında, sokaklarında hayalet gibi dolaşıyor

Ve rivayet o dur ki, erenlere karışıyor…

Allah öyle acıyı kimselere göstermesin.
Teyzem benim onu hatırladığım yıllarda kendini toparlamıştı…
O yıllarda köyde telefon hak getire! Elektrik bile yoktu!

Senede bir iki kez giderdik, daha ziyade onlar bize gelirdi… Gitmeden önce haber vermemiz mümkün değildi. Köy insanı, bir yere gidecek halleri yoktu ya; öylece çıkardık yola.

Ama teyzem bizim geleceğimizi bilirdi! “Kardeşim gelecek” deyip evi derler, toplar, temizler, çarşafları yıkar, hazırlar, börekleri açar, baklavaları, yemekleri yapardı.  

Biz onun evine hep hazıra gittik… Bir yerimiz ağrıdığında elini üstüne koyup okuduğunda ağrı kalmazdı.

Kendisini rahmetle, sevgiyle anıyorum… Dedim ya beni çok severdi. Hiç kimse yokken, bana kızının nasıl pembe beyaz, çok güzel olduğunu; görücü geldiğinde eniştenin hiç kimseye sormadan “kocaya verdiğini” anlatırdı. Ağlaşırdık, sonra da dua okurduk onun için… İnsan yanında lafını bile açmazdı. Okuma yazma bilmezdi, bana hep okumamı, meslek sahibi olmamı, koca eline bakmamamı öğütlerdi…

Şimdi… Teyzemin kızının yanarak ölmesinin sebebi olanlar hayatta mı bilemiyorum. Ama yakınları hayatta onu biliyorum. O nedenle de açık adını yazmıyorum. Bizde erkeklerde Mehmetler, kadınlarda da Ayşeler çoktur…
Çocuk gelinin adına Ayşe diyelim…
Teyzem öldü, eniştem öldü, ondan sonra hayattaki büyük oğlu da öldü, şu anda iki evladı hayatta. Teyzem ve annem aile ilişkilerimizin çimentosuydu, yeğenlerle denk gelirse görüşür olduk…

Birkaç yıl önce bir kurumda ortak tanışımızın huyunu, çalışma biçimini bana benzettiği bir genç kadınla tanıştım… O da Boşnak’tı, hekimdi…  Söz sözü açtı, ‘Nerelisin’ derken teyzemin yanan kızının torunu olduğunu ve onun adını taşıdığını öğrendim… Akrabaydık, çok da şaşırdım.

Görüşelim falan dedik, ama bir daha denk gelmedi, buluşamadık…
Bu arada en yakın arkadaşlarımdan birinin çok sevdiği genç bir hekim vardı, anlatıp dururdu onu bana… O anlattığı kişinin de teyzemin torununun kızı olduğunu daha yeni öğrendim… 

Ayşe, geçenlerde bursa.com’un kurumsal telefonundan bana ulaşmaya çalışmış, yetkili arkadaşa telefonunu bırakmış…

Geri döndüm…

“Gül abla, ne yapacağımı bilemedim. Seni aramak istedim” dedi…

Ve anlatmaya başladı:
“Abla babaannemin hikayesini biliyorsun. Konuşmuştuk. Ben aile soy kütüğünü çıkartmak istedim…

Anne tarafında sorun yok, büyük büyük dedelerime kadar herkesin ismi vardı. Ama adını taşıdığım babaannemin hiç adı yok Babaannemin nüfusta kaydı yok! Kayıt babamda kesiliyor!"

Bir gücüme gitti anlatamam… Çocukluğumda hikayesiyle beni çok etkileyen teyze kızı Ayşe, sanki hiç yaşamamıştı, hiç var olmamıştı! Türkiye Cumhuriyeti kayıtlarında yoktu! Genç kadın da aynı duygular nedeniyle isyanlardaydı.Varlığını gösteren kayıt bile ondan esirgenmişti!

 Zaten de kısa ömründe acıdan başka ne yaşamıştı ki! İçim çok kötü sızladı…

Ama, onu hiç tanımamasına rağmen hatırlayan, asla da unutmayacak olan,, adını taşıyan bir torunu vardı….

“Abla Nüfus Müdürlüğü’ne başvurdum. Ne yapıp edip babaannemin kaydını bulacağım. O insan hiç yaşamamış gibi olmayacak…” dedi.

O da hiç tanımadığı ama adını taşıdığı babaannesinden derin bir sevgiyle söz ediyordu; “Abla babam beni anam kokuyorsun, diye koklayıp severdi” dedi… Uzun uzun konuştuk. Ne yapılabilirdi acaba!

Babası bizden birkaç yaş büyüktür; onu da birkaç yıl önce yitirmiş! Babasını diğer aile büyüttüğünden pek tanımıyorduk. Bir kez bir köy düğününde denk gelmiştim; “Bu Ayşe’nin oğlu demişlerdi” o kadar…

Günlerce ne yapılabileceğine kafa patlattım! Adli vakaydı! Benim doğduğum yıllarda ölmüş olmalıydı! Sonuçta kanun ve nizamın olduğu bir dönemdi. Nasıl olurdu? Bir sürü komplo teorisi ürettim, acaba kayınpederleri bir dolap mı çevirmişti!

İki gün önce tekrar aradım; sordum, anlattı:

“Gül abla, Yıldırım Nüfus Müdürlüğü’nde emekli olmak üzere olan bir memur varmış, Neşe Hanım…

 Ona yönlendirdiler, çözse çözse o çözer diye… O da sağolsun çok ilgilendi. Bir sürü yere ulaştı; pek çok kurumu aradı, ilçeyi aradı, doğum kayıtlarından izine rastlandı. Meğer dedemle resmi nikahları yokmuş!

Ama hallolacak. İlçeden gelecek yazı bekleniyor. Neşe hanımın tecrübesi olmasa çok zordu. Ama başardım galiba. Çok ağırıma gitmişti. Babaannemin hiç yaşamamış gibi kayıtlarda bile olmaması…”

"Yaşı küçük olduğu için nikah kıyılamamıştır" dedim... 

Neşe Hanım size çok müteşekkirim, teyzem, onun çocuk gelin kızı ve güzel yürekli torunu için…

Teyze kızı Ayşe… Herkes unutsa da, torunun Ayşe seni unutmadı…  Gençliğine, evladına doyamadan ölüp giden Ayşe’nin bir zamanlar bu memlekette yaşadığını kayda geçirtiyor. Ruhun şad olsun. Nurlar içinde yat. Torun Ayşe, sen de gerçek adın gibisin, hep öyle ol, adınla çok yaşa…

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?