USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

8 Mart kutlama günü değil

8 Mart kutlama günü değil
08-03-2023

 Son yıllarda 8 Mart’lar 14 Şubat Sevgililer Günü gibi hediyeleşmeye dönüştü…

Yanlış anlaşılmasın… “8 Mart Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun” söylemine karşı değilim…
Bu bir alışkanlık cümlesidir. Elbette “Anma Gününüz hayırlı olsun” falan denilecek değil.

Ama bir bayram havasında, “Ayılana gazoz, bayılana limon”; “Haydi hop hop, eller havaya” misali göbek atarak da kutlanması abesle iştigaldir.

Bundan 16, 17 yıl önce kendini siyasi yelpazenin solunda tanımlayan bir toplulukta düzenlenen 8 Mart etkinliğine konuşmacı olarak katılmıştım. Müzik başlayıp da kadınlar sahnede kurtlarını dökmeye başladığında nutkum tutulmuştu. Konuşma yapmaya gerek duymamıştım. Beni davet eden avukatın da dili tutulmuştu, apar topar ortamı terk etmiştik.

Böyle salak sepet şeylere de hiç tahammülüm yok…

Kadınların hak ihlallerinin ayyuka çıktığı, polis nezaretinde çocuklarını görmeye giden kadının kocası tarafından bıçaklanıp öldürüldüğü, sapıkların tacizcilerin bir, iki yıl ceza alıp sokaklarda gezdiği, sosyal medya trollerinin Türkiye’yi Avrupa şampiyonluğu ile onurlandıran kadın sporcunun kıyafetini “kilot” diye niteleyerek aşağıladığı ve fotoğrafını sansürlediği ve kendilerine destekçi de bulduğu bir dönemde yaşıyoruz…
Kadın cinayetleri sadece Türkiye’nin değil dünyanın sorunu..

2020 ve 2021 yıllarında yaşanan pandemide ev ortamına hapsolan kadınlar normal dönemlere göre çok daha ağır bir şiddete maruz kaldılar. Fransa’da da böyle oldu, Türkiye’de de…
Bu aralar Güney Kore, Japonya kökenli dizi ve filmlerden epeyce izledim…

Filmler ve diziler o ülkenin geleneklerini, sosyo ekonomik ve kültürel yapısını, kadın-erkek-aile ilişkilerini yansıtır…
Kadınların evlilik konusunda seçme özgürlüklerinin kısıtlanması, , evli kadınlara erkeğin ebeveynlerinin müdahale ederek baskı altına alması, işyerlerinde, sokakta taciz ve tecavüzler, kadınların hak arayış mücadelesi ekrana ve sinema karelerine yansımış durumda…

Zaten Güney Kore’de uzun yıllar Japonya işgalinde kalmış, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlığına kavuşmuş ama askeri yönetimlerle yönetilmiş, 1980 yılında demokrasiye kısmen geçilmiş bir ülke… 2. Dünya Savaşı’nda Japonlar Güney Koreli kadınları zorla askeri kamplarda kurulan genelevlerde seks kölesi olarak çalıştırdı… Japon yöneticiler her yıl Güney Koreli kadınlardan ülke olarak özür dilemeyi gelenek haline getirdi…

Savaşlar, deprem, sel, yangın, kuraklık gibi büyük afetler küresel bağlamda en çok kadınları etkiliyor.

8 Mart’ın çıkışı bile hak arayışındaki 128 emekçi kadının fabrikaya kilitlenerek yakılmasıdır. (1857 New York)
1921 yılında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan edilmiş Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda yasaklanmış, 1977 yılında ise 8 Mart Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Kadınlar Günü ilan edilmiştir…

8 Mart, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de kadının insan hak ihlallerine ve cinsiyet ayrımcılığına karşı bir farkındalık, hak arayışında seslerin yükseldiği bir gün olarak anılmaktadır…

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümlerine ilişkin 2022 yılı verilerini yayımlamıştı…
Verilere göre, 2022 yılında 334 kadın öldürüldü, 245 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu.

23 kadın öldürüldüğü anda fail hakkında tedbir kararları olmasına karşın korunmadı.

2022 yılında katledilen kadınların sayısı bir önceki yıla göre artış gösterdi.

2021 yılında 280 kadın öldürülmüştü, 217 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştu. 

Öldürülen kadınların yüzde 7’si koruma karalı varken öldürülüyor. Onların yüzde 50’si de boşanma aşamasındaki kadınlar…

İstanbul Sözleşmesi kaldırılırken “Kadın cinayetlerini tetiklediği, bundan böyle kadın cinayetlerinin azalacağı” savunulmuştu…

Görünen o ki, potansiyel kadın katilleri, daha az ceza alacaklarını düşünerek daha bir cesaretlendiler…

Sonuçta, ülkemizde kadınlar psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddete; tacize, tecavüze, dayağa, yaralama ve öldürülmeye maruz kalıyor…

Kadına şiddet sıfırlanmaz… Keşke olmasa ama toplumda suç her zaman olacak…
Biz mağaralarda yaşarken, haklının değil güçlünün yaşadığı bir canlı türünden geliyoruz… Şiddet beynimizin amigdala bölgesinde öfke, saldırganlık kayıtlı. Onu ancak korteksi eğitimle, farkındalıkla doldurarak kontrol altına alabiliyoruz…

Kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddeti artıran bir başka süreç de yaşanıyor…

Ne yazık ki, yaygınlaşan uyuşturucu kullanımı ve sosyal medya üzerinden en ücra mezralara kadar ulaşabilen kışkırtıcı cinsellik de dijital çağda kadını içinden çıkılamaz bir şiddet döngüsüne sürüklüyor… Yaşamlarını yetersiz bulan yoksul ailelere mensup kız çocukları ve kadınlar kendilerini sahte bir özgürlük arayışına kaptırıyor ve bedeli çok ağır oluyor…

Bedeli çok ağır, kaçtığı ortamda, geldiği yerden daha beter fiziki şiddete uğruyor, çocukları istismar ediliyor, seks işçiliğine zorlanıyor ya da uyuşturucuya alıştırılıyor…  
Artık görünür olan bu durum kadın STK’larınca, kadının kadın tarafından eleştirilmemesi olarak da yorumlanan bir feminist kural gereği dile getirilmiyor…

Aslında kadınlarla ilgili yeni mücadele alanlarından biri de dijital terör mağduriyeti olmalı…



SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?