USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Püskülsüz İsmail Efe’nin son milisi ile yaşarken yapılan söyleşi

24-09-2022

1994 yılında Püskülsüz İsmail Efe’nin çetesinde olan ve 11 Eylül 1922’de Bursa’nın Kurtuluşu’nda yer alan Dayı lakaplı Muhsin Dede ile bir söyleşi gerçekleştirmiştim… 

O yıllarda Bıçakçılar Çarşısı’nın yanındaki Bahçeli Kahve’ye bitişik tek katlı bir bina vardı. Orada kendisiyle görüşmüştüm… Dayı Muhsin Mehmet Şimşiroğlu  Yunan işgalindeki Bursa’nın ve Milli Mücadele’nin tanığı, Püskülsüz İsmail Efe çetesinin yaşayan son mensubuydu.

PÜSKÜLSÜZ EFE

Kısaca Püskülsüz İsmail Efe hakkında da bilgi vermek isteriz… 1888 yılında Bursa’da doğdu. Mahalle kabadayısıydı, Yunan işgali öncesi çeşitli suçlardan dolayı arandığından çete kurup Uludağ’a çıkmıştı. Yunan işgalinden sonra ise Yunan ordusuna karşı sürekli mücadele etti. Hamile eşi Yunanlılar tarafından tutuklanmış ve Yunanistan’a sürgüne gönderilince Yunan Komutana mektup yazarak tüm sürgün ve mahpusların serbest bırakılmasını istedi. Aksi takdirde bir eşkıya olduğunu her türlü kötülüğü yapacağını, Yunanlılarla işbirliği yapanları, kadınların ırzlarına saldıranları öldüreceğini bildirdi. İşgal süresince de dediğini yaptı. Kuvayi Milliye mensuplarıyla işbirliği yaptı, destekledi. Bursa ile Ankara arasında haberleşmeyi sağladı.  İşgal boyunca Yunan askerleriyle çatıştı. Büyük Taarruz’dan sonra 10 Eylül’de diğer efelerle birlikte 700 kişilik müfrezesiyle birlikte üç koldan Bursa’ya girdi. Yakın arkadaşı Abdürrezak (Sözgeçiren) Belediyeye bayrak çekerken o da kaçan Yunan askerinin kente zarar vermemesi için gereken önlemleri aldırdı. Kentin yakılmasını önlemek için Bursa’ya gönderilen Bağlaşık Ordu subaylarından oluşan kurulla ilişki kurdu. 11 Eylül sabahı Doğu’dan gelen Türk askerinin güvenlik içinde görevini yapmasına yardımcı oldu.  Püskülsüz İsmail Efe Ekim 1922’de Batı Cephesi Komutanlığı’nın emrine uyarak silahı bırakıp sivil hayata döndü. 1939 yılında yaşamını yitirdi.

(Kaynak: Bursa Ansiklopedisi)

ULUDAĞ MİLLİ KUVVETLER DERNEĞİ

Söyleşi yaptığımız Gazi Dayı Muhsin Mehmet Şimşiroğlu, Püskülsüz İsmail Efe’nin milisleri arasında olan ve Bursa’nın Kurtuluşu’na katılarak o günün canlı tanığı olan son kişiydi.  

Uludağ Milli Kuvvetler Derneği’nin üyesiydi. Kendisi şehit oğluydu. Gazi Dayı Muhsin Mehmet Şimşiroğlu o yıllara ait anılarını bizimle paylaşmıştı. İşgal yıllarını, Bursa’nın Kurtuluşunu ve Cumhuriyet’in hangi şartlar altında kurulduğunu anlatmıştı…

Uludağ Milli Kuvvetler Derneği’nin o yıllarda 25, 30’u aktif olmak üzere 90 üyesi bulunuyordu. Üyelerin çoğunluğu şehit ve gazi evlatlarıydı. Muhsin Mehmet Şimşiroğlu o tarihte 90’lı yaşlardaydı.  İleri yaşına karşın hafızası çok berraktı. Onun yaşadıklarının tüm ayrıntılarını hatırlamasına hayran kalmıştım.   

1994’ten bu yana 28 yıl geçti. Dayı Muhsin Şimşirlioğlu artık hayatta değil. Ama sözlü tarih bağlamında son Püskülsüz İsmail’in milislerinden Muhsin Dede’nin anıları çok değerli…

İşte, Uludağ’da bulunan milis çetesinin başı püskülsüz İsmail’in dayı lakabını taktığı,  babası Arabistan çöllerinde şehit olan, o tarihteki yaşayan son milis Dayı Mehmet Muhsin Şimşirlioğlu ile yaptığım söyleşiyi yeniden sizlerle paylaşmak istiyorum…

BURSA’NIN İŞGALİ VE YUNAN BAYRAĞINI GÖNDERE ÇEKEN TÜRK!

Bursa nasıl işgal edildi o günleri anlatır mısınız?

1920 senesinin 9 Temmuz günüydü o zaman Bursa’da Museviler Rumlar ve Ermeniler de vardı. Ben 15 yaşındaydım. İsmail efendi isimli bir arkadaşımla birlikte ayıngacılık yani tütün kaçakçılığı yapıyordum. O gün kahvede otururken, ‘İngilizler geliyor’ dediler.

Baktım ki atlılar, yukarıya doğru çıkıyorlar, ben de onların peşi sıra koştum. Belediyenin orada Orhan Camii’‘ne bakan kapısının yanında bir çınar ağacı vardı. Orası subaylar ve atlarıyla doldu. İçlerinden birisi attan indi ve Belediye binasının merdivenlerden yukarı çıktı.
10 dakika falan geçince üst kattaki pencere açıldı, biri Yunan bayrağını çekti, o bayrağı çeken bir Türk’tü, Osman Efendizade Cemil Bey idi.  O adam şimdi elime geçsin, şu anda onu yine vallahi de billahi de tallahi de mahvederim. O kişiyi tanıyordum; memleketimin eşrafından birinin ortanca oğluydu.

İŞBİRLİKÇİLERİN EZİYETİ!

Bursa’yı işgal eden Yunanlılar Türklere nasıl davrandılar?

20 Temmuz’dan itibaren Yunan Bursa’ya da ayak basmış oldu. Önceleri Yunan’dan pek bir şey çektik,  diyemeyeceğim. Fakat her mahallede bir tane yabancıcı, işbirlikçi çıktı ki onlar bu gelenlerden on defa fazla fena idi. İşte bizim mahallemizde de böyle Yunan hayranı birileri vardı. İsmail isminde birisi her akşam elinde büyük bir Yunan ekmeğiyle evine gelirdi. Onun da benden iki yaş büyük bir oğlu vardı. Bu çocuğun mahallenin küçük kızlarına yaptığı yanlış hareketler vardı. O dönemde mahallede erkek kalmamıştı. Balkan ve Çanakkale Savaşları, seferberlik derken ülkenin nüfusu 36 milyondan 15 milyona düşmüştü… Bu çocukla gidip konuştum ama tavırları değişmedi. Bununla çok kötü kavga ettik, birkaç gün sonra kapı çalındı, ninem açtı. Kapıda 7-8 Yunan askeri bir Türk polisi ve mahallenin muhtarı Mehmet Efendi vardı, beni hemen kelepçelediler.

IRZ DÜŞMANI İŞBİRLİKÇİNİN ŞİKAYETİ VE DAĞA ÇIKIŞ!

Sizi hapse mi attılar?

Şimdiki Doruk İşhanı’nın olduğu yerdeki Valilik binasına götürdüler. Orada üç gün dövdüler, sonra da beni boş çuval gibi İvaz Paşa Camii’nin oraya attılar. Bir hacı baba beni zeytinyağlı mendillerle iyileştirmiş, beş gün sonra kendime gelmişim. Eve geldikten sonra İstanbul’a gittim bir- bir buçuk ay İstanbul’da kaldım geri döndüm. Beni tekrar yakalayıp aldılar, bu defa Hal’in karşısındaki binada 40, 45 gün alıkoydular. Çıktığımın ertesi günü Hapishane olarak kullanılan yer yandı.

Bu olayların ertesi günü çevremdekiler bana,’ Maksem’de muhallebici dayı var, git onunla konuş dediler’. Dayı bana iyi davrandı ve beni Uludağ’a yolcu ederken de ‘Merkepleri izle, onlar nereye giderse sen de onlarla git’ dedi ve sonra bir merkebin altına üç mektup koydu. Eşekler beni doğruca Karabeli’ne kadar götürdü. Orada dağda kayınbiraderim ile karşılaşınca sevindim. O beni milis grubunun yanına götürdü, oturuyorlardı ben de yanlarına diz çekip oturdum. Kısa boylu sarışın bir adam bana: ‘Yok evlat sen artık çetesin bağdaş kuracaksın’ dedi. O zaman bağdaş kurdum, sonradan öğrendim ki o koşa boylu sarışın adam Çete başımız İsmail imiş. Çete başımız Mollaarap Mahallesi‘nden Püskülsüz İsmail Ağa idi. Başımdan geçenleri anlattım.

MERKEPLERLE KURYELİK, HABER VE SUBAY TAŞIMA

Püskülküz İsmail Efe’nin yanında ne kadar kaldınız?

Altı buçuk ay sürdü. İlk birkaç gün oralarda hayvan güttüm. Ondan sonra eşeklerle kuryelik yapmaya, haber ve subay taşımaya başladım. Karabeli’ne gittiğim zaman 67 kişi olduk. Oraya sadece Bursalılar değil, orduyla temas etmek isteyen kişiler de çıkardı.

Yukarı çıkıldı mıydı, Ankara’ya gidecek Kuvayi Milliyeciler Kütahya’ya kadar elden ele,elden ele giderdi. Bu kişi yollarda ne aç ne de susuz kalırdı Herkes onları korur, gözetirdi.

İLK ÇATIŞMA!

Hiç Yunan askerleriyle çatıştınız mı?

Bir gün Püskülsüz İsmail Efe beni Bursa yolladı. Cebime ceviz koydum Bursa’ya muhallebici Mustafa Dayı’nın yanına geldim. Mektupları aldıktan sonra tekrar yukarı doğru yola koyuldum. Yanımdan beş tane Yunan askeri geçti ‘Mektupları, haberleri bulmasınlar’ diye merkeplere vurdum, onlar gitti, ben de hızlandım. Ama yakalandım, Neyle vurdular bilmiyorum, ama en son öyle bir vurdular ki, ben düştüm başımdaki keçe külahı emekleyerek aldım. Dizlerimin üstüne kalktım, bir türlü doğrulamıyordum. Yunan askerlerinden biri ensemden yakaladı, kaldırdı kaldırıma oturttu, bana, bacaklarıma vurup duruyorlardı. Cebimden çıkarıp Yunan askerine bir avuç ceviz verdim o eliyle kırıyordu, ben kıramıyormuş gibi yaptım yerden taş aldım bir an geldi ki, Yunan askeri ceviz ayıklamaya iyice daldı. Ben de boynunun yanına taşla vurdum, oradan fırladım, koşmaya başladım. Arkamdan iki silah sesi duydum.  Elmaçukuru’na kadar koştum, orada eşekleri görünce bana bir cesaret geldi, eşeklere odunla bir kez vurdum. Fidanlık yerine çıktığım zaman, eşekler de ben de terden su gibiydik. Ertesi günü Bursa’dan haber gelince öğrendik ki benim kafasına vurduğum adam Arnavut kaldırımına düşmüş ölmüş.

İLK ZOR GÖREV

Size ilk göreviniz ne zaman verildi? Neler yaptınız, anlatır mısınız?

O olaydan 15, 20 gün geçtikten sonra Püskülsüz İsmail Ağa geldi, bana bir görev verdi; ‘Ama bu işi mutlaka yapacaksın’ dedi. ‘Neymiş o?’ diye sordum. Bu yoldan Niko Efendi diye bir adam geçecek, onu öldüreceksin’ dedi… Adam Yunan işbirlikçisiydi. Silahım yoktu, nasıl olur bu iş dedim, Allah biliyor ya ürperdim. O günden sonra, Vakıf Osman ve gavur Ali adlı iki adam bana bir vuruşta bıçakla adam öldürmeyi öğretti. Vakıf Osman ‘adama iyice yapış’ dedi. Gavur Ali amca çam ağacında çizik attı, ‘Böyle duracaksın, o böyle dururken tam boynunun bitimindeki bölgenin ortasına bıçağı saplayacaksın’ dedi. Bir hafta sonra yola çıktık, adam 19-20 yaşlarında üç çoban bulmuş, 300 koyun ile Aladağ‘dan iniyordu. Yoluna çıktım, çobanlara seslendi, ‘Gelin atın şu köpeği buradan aşağıya’ dedi.  Çocuklar ‘biz garibiz, bizi oraya karıştırma’ dediler, ikinciye bir daha onlara seslendi. Kafasını onların yanına çevirdiği zaman ceketi açıldı, aradan tabancasını görünce, bunu beni ürkütmek için bilerek yaptığını anladım. Ben de tarif edildiği gibi bıçakladım… O sırada çalılıkların arasında iki kişi kalktı Vakıf Osman ile Gavur Ali beni yalnız bırakmamışlardı. Ben yapamasaydım onlar işi tamamlayacaklardı, ama beni kanıtlatmak amacıyla ortaya çıkmamışlardı. Adamın silahını bana verdiler üstüne çok para vardı onu da aldılar

KÖYLÜLER YİYECEK GETİRİYORDU, BAZEN DE PARAYLA ALIYORDUK

Peki o silahı saklıyor musunuz?

Uzun yıllar sakladım. Ama geçen sene sattım. Bu işi hallettim diye bana Dayı lakabını taktılar. Herkesin kendine göre iyi ya da kötü kırma silahı vardı. Çiftelere kadar bir silahı vardı. Hatta köylerden gelenler dolma kırma Çifte ile aşağı indiler.

Püskülsüz İsmail Efe ve çetesinin gizlendiği yerde nasıl korunuyordunuz. Nereden yiyecek buluyordunuz?

Çadırlarımız vardı köylüler ekmek getiriyorlardı bazen paramız da alıyorduk.

PÜSKÜLSÜZ İSMAİL EFE’NİN YUNANLILARA VE İŞBİRLİKÇİLERE AMANI YOKTU

Sizi ihbar eden ya da Yunanlılarla işbirliği yapmanızı isteyen oldu mu?

Bizi Yunan’dan yana çevirmek isteyen oldu. Prens Abdullah denen bir adam hepimize mektup yolluyordu. Ona ‘gelirsen konuşuruz, yalnız tek geleceksin’ dedik. Önce birlikte yemek yedik, yukarı dağa çıkardık. Üçüncü gün Püskülsüz İsmail Efe bize işaret verdi. Topal Ali onu öldürdü. Gavur Ali ile Vakıf Osman Prens Abdullah’ın kafasını Hacıvat Köprüsü’nün oradaki Yunan Karakolu’nun kapısına astı.

PÜSKÜLSÜZ İSMAİL EFE’NİN KARISINI KAÇIRDILAR!

O dönemde Bursa’da ne kadar Yunan askeri vardı?

Çoktu. O zamanlar Bursa Yunan askeri doluydu evladım.

Peki, işgal döneminde Mustafa Kemal’e yardım eden, haber gönderenler kimlerdi?

Ali Rıza, Atatürk’ün Bursa’daki bir numaralı adamıydı, sağ koluydu. Burç üstünde Bedri Bey de öyleydi. Setbaşı İlkokulu öğretmeni Zehra da… Bunlar hep Ankara’ya haber verirlerdi. Zehra hanım yakalandı. Simi adasına sürgüne gönderildi. İki sene sonra geri geldi.
Çete başımız Püskülsüz İsmail’i de Yunanlılar yakaladı, ama bir hafta sonra İzmir’den kaçtı geldi. Bir hafta sonra karısını kaçırdılar. Yunanistan’a götürdüler. Karısı aylar sonra geri dönebildi.

BURSA’NIN KURTULUŞU

Bursa’nın kurtuluşu nasıl oldu?

Biz Bursa’ya 1922 senesinin 10 Eylül akşamı indik. O gün köylerden de adam topladık, 600 kişiye ulaştık üç koldan indik, püskülsüz İsmail Efe Işıklardan, biz Maksem’den, Hasan Pehlivan da Muradiye ve Üçkuyular’dan indi. Bayrak çeken grubun arasında ben de vardım.

O gün çatışma oldu mu?

O gün çatışma olmadı, yalnız hapishanenin önüne geldiğimizde birkaç Yunan askeri vurduk, hapishane Türk doluydu hapishanenin kapısını açtık, hapishaneden çıkan eline bir odun aldı aşağı doğru saldırdı, biz tekrar toparlandık.

‘BURSA’YI İZMİR ESKİŞEHİR GİBİ YANMAKTAN KURTARAN BİZİZ!’

Türk Bayrağı’nı göndere kim çekti?

Bayrağı Abdurrezzak Bey çekti.

Yunanlılar yok muydu o zaman?

Hiçbiri kalmamıştı, hepsi kaçmıştı…

Yunan işgaline yönelik duygularınız nedir?

Yara yaradır. Dokunursan ağlarım. Yunan askerleri Bursa’da iki sene iki ay iki gün kaldılar, mezalim yapmaz olurlar mı? Bu adamlar insanları hapsetti. Hapishaneyi yaktı. Gavurdan dost domuz derisinden de post olmaz. Yunanlı kaçarken Bursa’yı yakmaya teşebbüs etti hem de ilk iş olarak itfaiyenin karşısındaki kendi kiliselerini yaktılar ama bizim çabuk yetişmemiz sayesinde, Bursa İzmir gibi yanmaktan kurtuldu. Bursa kül olmaktan kurtaran bizleriz.

YILLAR SONRA İŞBİRLİKÇİ İLE KARŞILAŞMA!

Bursa’dan kurtardıktan sonra hiç kaçan oldu mu?

Yunanlılarla işbirliği yapanlardan epeyce kaçan oldu. Kalburüstü kişiler kaçtı. Beni Yunanlılara sürekli şikayet eden İsmail’i 11 Eylül Günü aradım, bulamadım. Birkaç yıl sonra Aksaray’da oturuyoruz. Bir gün annem ‘Sana birini göstereceğim, yalnız o kişiye para vereceksin’ dedi. Valide Camii’nin önüne geldik. O kişiye 10 lira verdim. Eğildim, baktım. Beni Yunan’a şikâyet eden Müftülük’teki adam İsmail, ayağı kesik, yerde dileniyordum. Oğlu Cemil’i sordum ‘Cemil çok hasta, ölümü bekliyor’ dedi.

BİZLERE SAYGILI OLUNMASINI BEKLİYORUZ’

Dernek üyeleri olarak sorunlarınız ya da beklentileriniz neler?

Her şeyin daha iyi olması istiyorum olmuyor. Memleketimizde saygı olmasını isterdim. Otobüslere binmemeye gayret ediyorum. Çünkü fazla dokunuyor bazı şeylere çok kırılıyorum. Geçenlerde Beşevler’e gitmek için otobüse bindim, Gaziler için ayrılan en ön sıradaki koltuklarda bir genç kız ile bir delikanlı oturuyordu.

Belediye otobüsünün şoförü ‘Oğlum kalkar mısın? O yerin sahibi geldi’ dedi. Delikanlı “tapusu babasından mı kalmış” diye cevap verdi. Şoför “Evet okuryazar isen kafanı kaldır, oku orası gazilerin yeri” dedi kalkmadı. hemen arkada duran hamile bir kadıncağız geldi ‘Gel Dedeceğim’ dedi gözlerim doldu o kadıncağıza birlikte sıkışarak oturduk. 

‘YILLARCA 11 EYLÜL VE 29 EKİM’DE GÖNDERE BAYRAĞIMIZI BEN ÇEKTİM’                           

Son olarak söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Şimdiye kadar 11 Eylül Bursa’nın Kurtuluşu’nda da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında da Belediye binasına bayrak çeken hep bendim. Ama bu görevi bizden aldılar, Kore gazilerine verdiler. Bu bize çok dokunuyor. Yıllarca Türk Bayrağımızı göndere ben çektim. 64 senelik hakkımızı elimizden aldılar.

Resmi bayramlarda heyecanlanır mısınız? O günler gözünüzün önünden geçer mi?

Muhakkak. Bir defa 48 saat filan uyumam. Gecen yıl 11 Eylül’de hasta olduğum halde Bayram’a katılım sağladım. Paşa şöyle söylemiş ‘Adam 90 yaşında yine de bizi selamlıyor!’ Milis kıyafetleriyle yürürken, havaya 2-3 el ateş açmıyor muyum, değmeyin keyfime… Ben 11 Eylüllerde 29 Ekimlerde yeniden doğuyorum sanki! Ölene kadar da bu törenlere katılacağım.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?