USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Tıbbi ihmal sonucu kişinin varlığını koruma hakkı

22-08-2022

Kişiler bu gibi durumlarda yargı yoluna başvurmakta ve bir sonuç alınamadığında ise, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmakta­dırlar.

Bu çalışmada, konu ile ilgili yargı süreci ve nihai karar incelemesi sunulmuştur.

Bir kamu hastanesinde tedavi gören kişi; tüberküloz ve böbrek yetmezliği tedavisinde kullanılan … adlı ilacın işitme kaybına sebebiyet verdiğini, kulak, burun, boğaz muayenesinde anılan ilacın kesilmesinin önerilmesine rağmen 20 gün sonra kesildiğini, bu nedenlerle kendi­sinde %82 oranında işitme kaybı oluştuğunu ileri sürerek idare mahkemesinde açtığı tam yargı davası reddedilir, bu kararın temyiz başvurusu ise, Danıştay … Dairesi ta­rafından mahkeme ka­rarı hukuka uygun bulunduğundan onanmasına karar ve­rilir. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin kara­rıyla kesin olarak red­dedilir.

Kişinin, olağan yasal yolların tükenmesi üzerine, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiası ile Komisyona yaptığı başvuru üzerine, kabul edilebilirlik in­celemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilir.

Somut olay; hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlü­ğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmal sonucu, kişi­nin maddi ve manevi varlığını koruma hakkına ilişkindir (Anayasa m.17/I).

Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alı­nabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk, § 51).

İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yo­ludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).

Bir tedavi işlemi sırasında ya da sonrasında sağlık per­sonelinin herhangi bir hatası olmaksızın hasta için isten­meyen sonuçların meydana gelme olasılığının her türlü tıbbi işlem için kaçınılmaz olduğunun öncelikle belirtil­mesi gerekir. Hastalıktan koruma yöntemi veya tedavi iş­leminin anormal ve öngörülemez sonuçları, tıbbi işlemlerin risklerinden kay­naklanmaktadır (Eliçe Aydın ve diğerleri, B. No: 2015/5228, 20/3/2019, § 53).

Öte yandan bir mesleğin belirli riskler içermesi, icrası sı­rasında meydana gelecek tüm risklerin hukuki sorumlu­luk dışında olduğu ve ilgililerin sorumlu olmadığı anla­mına gelmemektedir. Sağlık personeli, mesleğini yerine getirirken özen yükümlülüğü kapsamında bu tür riskle­rin gerçekleşmesini önlemeye ilişkin olarak elindeki tüm imkânları kullanmak mecburiyetindedir. Buna göre risk­leri mümkünse önleyici, değilse asgariye indirici şekilde davranmaları, buna rağmen riskler doğduğunda yapa­cakları müdahaleyle zarar veya tehlike neticesini müm­kün olduğunca ortadan kaldırmaları gerekmektedir (Eliçe Aydın ve diğerleri, § 54).

Somut olayda; kişiye yapılan tıbbi girişim ve uygula­maların tıp kurallarına uygun olduğunun uzman bilirkişi raporuyla belirlenmiş ve söz konusu raporun mahkeme kararına dayanak yapılarak idarenin kusurlu olmadığı tespit edilmiştir. Bu sebeple, kamu makamlarının Anaya­sa’nın 17. Maddesinde öngörülen özen ve derinlikte po­zitif yükümlülüklerini yerine getirdiği açıktır. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilme­diği sonucuna varan T.C..Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçe ile;

- Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna,

- Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edilmediğine,

Karar vermiştir.1

Ailenizle birlikte esenlik ve mutluluklar diler, en içten saygılarımızı sunarız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?