Sonra devamı gelmiş; o medya hani o anlı-şanlı yazar-çizer-söyler, ekranlarda ahkâm kesen otoriteler var ya; onlardan aldıkları yorumları manşetlere asmışlardı...
Ne demişti Sarı Lacivert formalı o çokbilmişler?
Futbol dâhisi Jesus’un takımı savaş mağduru Kiev’in Kadıköy’de altından girer üstünden çıkar...
Adamların antrenman yapacağı saha yok, Polonya’da çalışıyorlar...
Rakip futbolcuların evleri yıkıldı, ailelerinden ölenler çok, moralleri sıfır...
Kiev’in en sağlıklı ismi hocaları 77 yaşındaki Lucescu ama o da Alzhemier’dan yeni çıktı...
Bu kadar küçümsenen, teknik direktörüne ‘bunak’ yakıştırması yapılan rakip Fenerbahçe’yi turdan saf dışı edince o gazeteler ‘Türk futbolu nereye gidiyor’ manşetleriyle ankete başladılar...
Mircea Lucescu ülkemizde çalışırken; hatırlanacaktır neler söylendi neler yazıldı çizildi...
Adamın ne ‘esmer vatandaşlığı’ kaldı ne de arka cebinde klarnet taşıdığı yakıştırmasıyla çalgıcılığı!
Galatasaray ve Beşiktaş’ın başındayken bakın neler yaptı?
Daum’u avladı. Aragones’i avladı. Zico’yu avladı.
Hagi’yi avladı. Schuster’i avladı. Ne kartal, ne kanarya.
Ne aslan bıraktı ne hamsi...
Uçanı kaçanı indirdi!
Son olarak da kırık-dökük takımıyla dünyaca ünlü flaş transferlerin, hocaların hocası olarak lanse edilen Jorge Jesus’un takımını eledi...
Polonya’daki ilk maça giden Türk gazetecilere verdiği kahvaltıda haberciler arabasını değiştirip değiştirmediğini sormuşlar.
‘Hala o bildiğiniz KIA Sorento’ya biniyorum’ yanıtını vermiş.
Dünyanın en fazla para kazanan teknik direktörlerinden biri Lucescu...
Hiç yoksa 100 milyon Euro serveti vardır...
Bugün 500-700 bin TL civarında bindiği o araba...
Markayı küçümseme manasında söylemiyorum. Tam tersine...
Futboldan servet kazanan bir insanın, hayata bakış açısını anlatmaya çalışıyorum.
İstese uçak alır... Aile arabasına biniyor.
Bizim memlekette, üç kuruş para bulunca, galeriye koşan... Toplum içinde işgal ettiği yeri, ultra lüks otomobilleriyle doldurmaya çalışan...
Boyalı basının sayfalarında, ekranlarda magazin programlarında ‘En pahalıya’ binerek ‘en önemli’ olduğunu zanneden zavallı tiplere bakıyorum...
Hani “Türk futbolu nereye gidiyor?” diye soran gazeteler var ya bana sorsalar; “Türk basını nereye gidiyorsa, Türk futbolu da oraya gidiyor, böyle başa böyle traş kardeşim” derdim!
