USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

15 Temmuz’un yıldönümü

15-07-2022

15 Temmuz 2016 akşamı… Telefonlar arka arkaya çalmaya başladı! “Televizyonu aç!” açtım… Uçaklar uçuyor, tanklar köprü girişlerinde…
Bizim kuşak 12 Mart, 12 Eylül darbelerini bilir; anne ve babalarımızdan da 1960’ı dinleyerek büyüdük, sonraki yıllarda kitaplardan öğrendik. Olan biten her şey bir darbe teşebbüsüne işaret ediyordu!
O yıl Nisan ayında kumpas davalarında yargılanıp hapis yatan emekli Albay Mustafa Önsel’in yazdığı “Ağacın Kurdu, TSK’da Şakirtlerin İşgali” adlı kitabı, bir de değil iki kez okumuştum…
Önsel, açık seçik bir şekilde FETÖ’nün TSK’da darbe yapacak güce eriştiği uyarısında bulunuyordu. Delilleriyle tek tek yazmıştı…  (Kitap ve Önsel hakkında pek çok dava açılmıştı. 15 Temmuz, Önsel’in iddialarının ispatı oldu…)

Okumuştum… Dolayısıyla 15 Temmuz gecesi İstanbul’da köprülerin tank ve askerlerce tutulduğunu öğrenir öğrenmez anlamıştım; FETÖ darbe yapmak üzere harekete geçmişti…

Sonrasını hep beraber yaşadık; halk sokağa çıkıp darbeye direndi.

16 Temmuz sabahı darbe teşebbüsü bastırılmıştı… Hep yazmışımdır, en kötü demokrasi bile askeri darbeden iyidir…
Ancak 15 Temmuz’daki FETÖ kalkışması Türkiye’deki hiçbir darbeye benzemiyordu.

Darbeci cuntalar genelde herkesin uyuduğu saatte harekete geçerdi ve darbe sırasında değil sonrasında can alırdı.

Bunlar insanların uyanık olduğu bir saatte harekete geçmişlerdi ve can alıyorlardı.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, Emniyet ve Türksat binalarına, halka, polislere ve hatta Kurtuluş Savaşı’nda bir tek kurşunun değmediği TBMM’ye saldırıyorlardı. Akıl alacak gibi değildi.

17 Aralık olaylarından sonra epeyce temizlik yapılan Emniyet güçleri ile TSK’da FETÖ’cü olmayan unsurlarla halk darbeye direndi…

Gün ışıdığında darbe teşebbüsü sonlandırılmıştı. Polis, asker, sivil 251 kişi şehit olmuştu; yüzlerce kişi ise yaralıydı…

Bu FETÖ’nün verdiği o andaki hasardı… Önceki yıllarda çok sayıda insanın hayatını mahvetmiş, kumpas davalarıyla ölümlerine sebep olmuştu.
15 Temmuz’un ve FETÖ’nün Türkiye’ye faturası çok ağırdı.
Ülkenin milyarlarca liralık yatırım yaptığı insan kaynaklarının bir kısmı FETÖ mensubu çıkmıştı. Zararın bu yönü hiç tartışılmadı.
FETÖ bu ülkenin maddi kaynaklarını ve insan kaynaklarını amacına ulaşmak için aslında yok etmişti…

Biliyordum. Benim gibi çok sayıda insan da farkındaydı. Özel bir duyumuz falan da yoktu.

Okur yazardık sadece…  Bir de dinlerdik… Şimdiki Z kuşağı bilmez, eskiden televizyon kanalları, basın bu kadar yandaş, candaş, muhalif diye keskin hatlarla ayrılmamıştı.

Tercüman sağda, Cumhuriyet soldaydı, geri kalanlar merkezdeydi. Merkez medyanın yazılı ve görsel basınında araştırmacı gazetecilik örneği haberler, televizyon programları yer alırdı. TRT hariç!  Devlet televizyonu olan TRT kim iktidar olursa olsun her daim iktidarın sesiydi.

Ama görsel medyada yani televizyon kanallarında bundan 20 yıl ve öncesinde kartlar yeniden dağıtılmamıştı…

Alçakça katledilen bu ülkenin aydınları Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu uyarıyordu. Kitaplarında…. Yazılarında… Katıldıkları televizyon programlarında…

Öldürülmeden önce en net uyarıyı yapan da Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu idi. Youtube’de eski konuşmalarının videolarına erişmek mümkün.

O zamanlar FETÖ denmiyordu elbette… Necip Hablemitoğlu öldürülmeden önce katıldığı televizyon programlarında açık seçik uyarıyordu. FETÖ’nün TSK’daki örgütlenmesi hakkında bir kitap yazıyordu.  

20 yıldır Ankara Üniversitesi’nde Atatürk ilkeleri ve devrim tarihi dersleri veren ve çok sayıda kitabı olan Dr. Necip Hablemitoğlu 18 Aralık 2002 tarihinde evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmişti.

Geride eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ile iki küçük kızı Kanije ve Uyvar kalmıştı. Şengül Hoca ile yanılmıyorsam 2004 yılında tanıştık; daha sonra kendisini Ankara’da ziyaret ettik ve Bursa’ya gelişlerinde de buluştuk. Çok yiğit bir kadındır; eşini kaybettikten sonra basım aşamasına gelen kitabı Köstebek’in yayımlanma sürecini varisi olarak üstlendi. Eşi haince öldürülmüştü, önceliği kızlarının can güvenliğini sağlamaktı. Buna rağmen kitap basıldı.

Kitabı basan Toplumsal Dönüşüm Yayınevi kurucusu Hayri Bildik’in ise başına gelmeyen kalmadı… Köstebek’i yayınladıktan sonra hayatı alt üst oldu.  FETÖ kumpas davalarına dahil edildi. Ergenekon’a dahil edildi, tutuklandı, kanser ve kalp hastası oldu.  Kumpas davaları çöktüğünde beraat etti.
Yani… FETÖ’ye dair farkındalık oluşturmaya yetecek kadar neşriyat vardı…

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?