USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Azerbaycan Kültür Derneği’nden ‘Sözde Soykırım” kınaması

26-04-2022

Başta ABD ve Fransa olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerindeki Ermeni lobileriyle Ermenistan yıllardır bu konuyu gündemde tutuyor.

Kısmen mesafe alsalar da Fransa’da Anayasa Konseyi kararı ve ansiklopedi davası, Perinçek davası, Belçika Anayasa Mahkemesi kararları Türkiye lehine önemli gelişmeler.
Bernard Lewis, Justin Mc Carthy ve Heath Lowry gibi dünyaca ünlü isimler de Ermeni iddialarının karşısında Türk tezlerini savundu. Öte yandan Türkiye arşivlerini dünya kamuoyuna açtı ve ortak tarih çalışmalarını da destekliyor.

Buna rağmen Ermenilerin iddiaları Sözde soykırım iddiası aralarında ABD ve Fransa’nın da olduğu 30 civarında ülke tarafından kabul gördü. Kimisi yasayla kabul ederken, kimisinde parlamento ya da senato kararı ve bildiriler yayınlandı.
Öte yandan bu yıl ABD Başkanı Joe Biden 24 Nisan’da yaptığı açıklamada 1915’te yaşananlar için “soykırım” dedi.

Böylece Biden Ronald Reagan’dan bu yana “soykırım” kelimesini kullanan ilk ABD başkanı oldu. Bu açıklama Türkiye tarafından tepkiyle karşılandı. Başta Dışişleri bakanlığı olmak üzere Biden’in açıklaması kabul edilemez olarak nitelendirilip kınandı.
Türkiye’de ise HDP Milletvekili Garo Paylan’ın Meclis’e verdiği sözde “Ermeni Soykırımının Tanınması” önergesi olup bitene adeta tüy dikti, tepkiler yoğunlaştı.

İşin ilginç yanı Paylan’ın 7 yıldır aynı önergeyi güncelleyerek verdiğini neden şimdi bu kadar tepki aldığını sorgulamasıydı… Hakikaten neden önceki yıllarda sessiz kalındı da şimdi bu kadar gündemde? Yanıt seçimlere 1 yıl kalması olabilir mi?

Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil Ünal da sözde soykırım iddiası savunucularını kınayan bir açıklamada bulundu.

Paylan’ın sözde Ermeni soykırımının tanınması yasa teklifini TBMM’nin onurlu tarihinin en hadsiz teklifi olarak nitelendirdi.

Ünal yasa teklifini “Seçildiği mecliste Milletin birlik ve beraberliği için yemin eden bu vekilin hadsiz teklifi bir provokasyondur” şeklinde değerlendirirken;

ABD Başkanı Biden’in sözlerine de atıfta bulundu:

“24 Nisan 2022 tarihinde yani bu tekliften bir gün sonra ABD başkanı geçen yıl olduğu gibi ‘soykırım’ ifadesini kullanarak Malta’da uluslararası yargıçlar tarafından verilen kararı, tarihi gerçekleri bir kez daha yok hükmünde saymıştır.”

“24 Nisanlarda Her yıl Türk milletinin önüne bir şekilde getirilen sözde soykırım yalanı üzerine aşağıdaki görüşlerimi ve tarihi gerçekleri paylaşmak isterim” diyen Cemil Ünal Osmanlı İmparatorluğunu parçalayan, ama bu parçalar içerisinden bir Kürt ve Ermeni devletlerinin çıkarılmasına muvaffak olamayan zihniyetin ardıllarına dikkat çekti:

“… Kıbrıs konusunu, azınlıklar-Kürt-PKK ve sözde Ermeni soykırım meselelerini de Türkiye’yi köşeye sıkıştırma politikalarının gereği olarak gündemde tutmaya ve bu konuda Türkiye karşıtı her türlü eylemlere destek vermeye aleni olarak devam etmektedirler…”

ASALA TERÖRÜ VE KATLEDİLEN DİPLOMATLAR

Sözde soykırım iddialarının ilk çıkışına ve 8 yıl sonraki terör eylemlerine atıfta bulunuyor:

“24 Nisan 1965 tarihi sözde soykırımın 50. anma yılı olarak ilan edilmiş, aynı gün Amerika’nın bütün radyo ve TV kanalları Türkiye aleyhine büyük bir kampanya başlatmıştır. O gün ‘1915-1918 yılları arasında Türkler tarafından katledilen iki milyon Hristiyan Ermeni’nin anısına’ diye yazılan anıtlar dikilmiş, bu törene katılan senatör ve milletvekilleri Amerika kongresinde Türk devletini suçlayan konuşmalar yapmışlardır.

Bu tahriklerin sonunda da 1973 yılında Ermeni teröristler tarafından Los Angeles Başkonsolosumuz ve yardımcısı şehit edilmiştir. Bu tarihten sonra da dünyanın farklı ülkelerinde dışişleri mensuplarımız Asala terör örgütü tarafından katledilmiştir.”

Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkanı Cemil Ünal, Osmanlının 1912-1922 yılları arasında savaş içerisinde olduğuna dikkat çekti:

“Nitekim 1914 Haziran’ında, Moskova’dan, Tiflis’ten, Tahran’dan, Amerika’dan, Mısır’dan gelen temsilcilerin iştiraki ile Erzurum’da Taşnak Partisinin kurultayı yapılmış, kongrede, ‘Teşkil edilecek gönüllü silahlı guruplarla, İttihat ve Terakki Hükümetiyle mücadele edilmesi” kararı alınmıştır.”

RUS ORDUSUNA KATILAN ERMENİLER

Bu karar sonrasında isyanlar ve katliamların başladığını, büyük bir Ermeni Grubu’nun Rus ordusuna katılarak Türklere karşı savaştığını dile getiriyor.

“Bu terör gurubunun başında da Garo lakaplı Erzurum Milletvekili Pastırmacıyan vardır. Olayların İstanbul’da sıçraması bilgisini alan hükümet, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komite Merkezlerinin bir kısmını kapatarak, pek çok Ermeni militanı tutuklamıştır.

İşte Ermenilerin ve Dünya Devletlerinin Soykırım günü olarak ilan ettikleri olay bundan ibarettir. 24 Nisan 1915 tarihinde ne bir ölüm ne de bir katliam olmuştur.

Türkiye vatandaşı, gönüllü Ermeniler Kafkasya’dan gelen Rus ordusuna katılarak Nisan 1915 tarihinde Van’a saldırarak bütün halkı katletmişlerdir.”

Tehcir kararı koşullarını ise şöyle özetliyor:

“Van isyanının elebaşı Ermeni Aram Manukyan, Ruslar tarafından şehre vali tayin edilmiş, şehir de Rus askerlerine teslim edilmiştir. Bu olaylar olduğu zaman tehcir kararı alınmamıştır.

Ermeni isyanlarının özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgeleri başta olmak üzere yurt çapında yayılması üzerine, hükümet 1915 Mayıs sonunda Tehcir kararını almak zorunda kalmıştır.”

Cemil Ünal 1992 Hocalı soykırımını da anımsatıyor ve Azerbaycan Kültür Derneği olarak özelikle de son 30 yıl içerisinde Azerbaycan ve Türkiye ekseninde milli bir görev olarak çok sayıda ulusal ve uluslararası toplantılarda, konferanslarda, medyada tarihi gerçekleri bilgi ve belgelerle kamuoyuna taşıdıklarına değiniyor.

BALKANLAR’DA VE KAFKASYA’DA KATLİAMLAR

Kişisel kanaatime gelince… Osmanlı İmparatorluğu savaştaydı. İçeride isyanlar çıkıyordu. Tehcir savaş koşullarında alınmış bir karardı. Acı olaylar yaşandığı da bir gerçek.

Kürt Hamidiye alaylarının ve çetelerinin göç kervanlarını yağmaladığı da öyle. Tarihi belgeler Osmanlının bir soykırım kararı almadığını gösteriyor.

Zaten de Türk devleti tüm arşivlerini tarihçilere açtı. Artı; aynı yıllarda Balkanlardan milyonlarca Türk göçertildiği, milyonlarcasının da öldürüldüğü bizzat batılı tarihçiler tarafından belirtiliyor.

Amerikalı tarihçi Justin McCarthy, 1821-1922 yılları arasında yaklaşık 5,5 milyon Müslümanın Avrupa’dan sürüldüğünü, 5 milyondan fazlasının öldürüldüğü ya da kaçarken açlık sonucu öldüğünü tahmin ediyor.

Yine tarihçi William ST. Claire de Mora Yarımadasında Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması sırasındaki katliamları soykırım olarak değerlendiriyor.

O yıllarda Hıristiyan Batı, Türk ve Müslümanlara yönelik soykırımı Balkanlardaki uluslaşmanın normali kabul ediyor. Hala da aynı çizgideler ki, Balkanların Türk ve Müslümanlardan yönelik soykırımı görmezden gelip, 1915 tehcirini Türkiye’nin önüne sözde soykırım olarak koyup duruyorlar!

Öte yandan Osmanlı arşivlerine göre; 1910-1922 yılları arasında 523 bin Türk’ün Ermeni çetelerce öldürülmüş. 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşında ise Anadolu’da 2,5 milyon Türk’ün öldürüldüğü tahmin ediliyor. 19, yüzyıl sonu, 20. Yüzyıl başı Kafkasya’da Ermeni Çeteler tarafından yapılan katliamlar da var.

Sadece 93 Harbi sırasında kaybolan ya da öldürülen kişilerin sayısı Kemal Karpat ile McCarthy tarafından 260 bin ile 300 bin arasında değerlendiriliyor. Yunanlılar; Yunanlılar Ege Adaları, Orta Yunanistan, Mora, Navarin’de katliam yaptı. Tripoliçe katliamında ise yine McCarthy’e göre ölenlerin sayısı 35 bin.

Yunan ordusu büyük Taarruz’dan sonra kaçarken, on binlerce sivil Türk’ü katletti, 1 milyon insanı evsiz bıraktı! Köyleri, şehirleri yaktı, yıktı. 1876 yılındaki Bulgar isyanında da binlerce Türk ve Müslüman katledildi. Keza 1908 yılından itibaren Bulgar çeteleri Makedonya da dahil binlerce Türk ve Müslüman’ı katletti.

Annem hep şunu anlatırdı:

“Babamın ailesi Priştina’dayken Sırplar katliam yapmış; babamlar 4 kardeş yola çıkmışlar. Yanlarında eşleri, çocukları da varmış. Göç yolunda Bulgar çeteleri saldırmış; herkesi öldürmüşler, sadece babam yaralı bir şekilde kaçmayı başarmış!

O da Bulgar Çetelerine karşı koyan aralarında Türk askerlerinin de olduğu çeteye sığınmış. Babam iri, uzun boylu bir adamdı, lakabı Uzun Marangoz Mehmet idi. Priştina şehrinde yaşıyorlarmış, köklü bir aileye mensuplarmış. Babam 2 yıl dağlarda Bulgar çetelerine karşı savaştıktan sonra Anadolu’ya geçmiş; Karamürsel’in Yalakdere Köyü’ne yerleşmiş…”

Annemin anne tarafı da Osmanlı döneminde aynı gerekçelerle Saraybosna’dan Türkiye’ye göçmüş.

Ama ben ve benim gibi ataları katledilen, göçertilen, etnik temizliğe, soykırıma maruz kalan milyonlarca insan, geçmişte yaşanan bu olaylardan dolayı Yunanlılardan, Bulgarlardan, Sırplardan nefret etmiyoruz. Çocuklarımızın da beynini yıkamadık! Biz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Barış”a yönelik kurucu felsefesiyle büyüdük. Belki de ondandır. Hata mı etmişiz?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?