USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Can Ertan; ‘Ölüme düşen hayaller’

02-02-2022

Kendine münhasır insanlar vardır ya, Can Ertan da onlardan biriydi… Eski Bursalıydı, entelektüel birikime sahipti…

Bursa Hakimiyet’te yazarların olduğu asma katta birlikte çalışmıştık. Bizim camiada edebiyattan, şiirden, resimden, klasik müzikten, cazdan, senfoniden konuşabileceğiniz çok yönlü insan sayısı sınırlıdır.

Kimseye de kusur bulmuyorum. Gündelik yaşamın, haberin ardında koşuşturan meslektaşların sanatın, kültürün gündemini kendilerine eklemlemeye çok zamanı olmazdı.

En azından aynı gazete ortamında yoktu. Berrak Coşkun ve Can Ertan ile konuşurduk. Can onlardan biriydi. Belli bir çizgisi vardı, hiç sapmadı.

Can Ertan kültüre, sanata, edebiyata dair pek çok şeyi konuşurduk asma katta. Çok saygılıydı, naifti, narindi, zarifti. Kırılgandı, bir çocuk yüreğine sahipti. Bu özellikleri yazılarına da yansırdı.
Çizgisi vardı; Cumhuriyet’in değerlerine, kurucu felsefeye hep sahip çıkardı.

Kimseyle kavgası döğüşü, polemiği yoktu. Kırılırdı, ama içine atardı. Farklıydı, yazıları da öyle…

Eski Bursalıydı, Bursa’nın renklerinden biriydi. Sık sık yazılarında, paylaşımlarında değindiği sevgili anneciği Müzeyyen’e kavuştu…

Can Ertan 2022 için kendine sözler vermişti; tutamadı.

30 Aralık’ta Yeni Marmara Gazetesi’nde yazdığı sondan bir öncesi yazısında şunları yazmıştı:

“Hayatın bir anlamı olmadığını; sevgiyle, bilgiyle, güzellik duygusuyla ve emekle bizim ona anlam katabileceğimizi düşünmeye; mutluluğun, tüketmekte değil üretmekte ve bölüşmekte olduğunu varsaymaya devam edeceğim.

Bukowski’nin “Biri sizi sevmişse hayatınız kurtulmuştur cümlesini” hiç aklımdan çıkarmayacağım.

Dogmalardan, ön yargılardan; nefret dilinden, kibirden, hasetten fesattan, vasattan; magazinden uzak kalmaya çalışacağım.

Sahip olmadıklarıma hayıflanmak yerine, elimdekilerin kıymetini bilmeye odaklanacağım.

Dostlarımı daha sık arayacak; ölmüşlerimi yad edecek; onlarla olan anılarımı hafızamda taze tutacak; okurlarımla buluşacak; sevdiklerime kendilerini sevdiğimi sık sık söyleyeceğim.

Karamsarlık ve umutsuzluk yaymayacağım etrafıma.

Köşe yazılarımda politikayı azaltacak; insan ilişkilerinden, Bursa’dan, sanattan, hatıralardan, bilimden daha fazla bahsedeceğim. Gerçeğin gazeteciliğinden asla ayrılmayacağım.

Ve tabi, iklim krizi ve üçüncü dünya savaşı olasılığıyla dünyayı bitirebilecek olan kapitalizme itiraz etmeye devam edeceğim.

Parklarda çiçeklerin çimlerin kıyısında, ağaçların altında oturacağım; güvercinlere yem vereceğim.

Kar görmeye Uludağ’a gidecek; yazın tatil yapacak; kumlarda güneşlenip, yüzeceğim.

Eve bol bol çiçek alıp çalışma masamda çiçek olmasına özen göstereceğim.

Heykel’e çıkacak; Hisar’a, Setbaşı’na,Yeşil’e, Emirsultan’a gidecek; Bursa’nın sokaklarında mahallelerinde, hanlarında, çarşılarında avare avare gezeceğim .

Şeker ve ekmek yemeyi bırakacağım; sebzeye meyveye ağırlık vereceğim. Uyku sorunuma çözüm arayacağım.

Klasik müzikten, sanat müziğinden, cazdan, türkülerden, tangolardan, şansonlardan, napolitenlerden, valslerden, aryalardan,  fadolardan kopmayacağım.

Münir Nurettin Selçuk; Müzeyyen Senar; Zeki Müren kulağımda daima yankılanacak.

Bu yıl şu romanları yeniden okuyacağım:

MobyDıck (HermanMelville); Don Kişot (Miguel de Cervantes Saavedra); Veba (Albert Camus); Özgürlük Yolları (Jean Paul Sartre); Karamazov Kardeşler (FyodorMihayloviç Dostoyevski); Savaş Ve Barış (Lev Tolstoy); Konuk Kız ( Simonede Beauvoir); Benim Üniversitelerim (Maksim Gorki); Trenin Tam Saatiydi (HeinrichBöll); Solaris (StanislawLem);  Çanlar Kimin İçin Çalıyor (Ernest Hemingway); Küçük Prens (Saint Exupery ); Pal Sokağının Çocukları (FerencMolnar); Ağustos Işığı (William Faulkner); Teneke (Yaşar Kemal); Huzur (Ahmet Hamdi Tanpınar).

Her gün bir şiir okumaya devam edeceğim.

Dünya sanat sinemasından her hafta en az üç film izleyeceğim.

2020’yi Ingmar Bergman, AndreyTarkovski, Fedorico Fellini, KenLoach, Yılmaz Güney, Akira Kurosawa, Alfred Hitchcock, Stanley Kubrick ve Charlie Chaplin yılı ilan ettim onların tüm filmlerini bir daha seyredeceğim.”

(https://www.yenimarmaragazetesi.com/yazarlar/2022-icin-kendime-verdigim-sozler-29717.html)

Can’ın sondan bir önceki yazısı buydu.

Ondan sonraki yazısı çalıştığı gazeteye vedaydı.

Yazılabilecek en naif veda yazısıydı. Ben yazamazdım, yazmadım da…

Artık güvercinlere yem veremeyecek, her gün bir şiir okuyamayacak, Heykel’e çıkamayacak; dostlarını arayamayacak, okuduğu romanları yeniden okuyamayacak… Can’ın 2022 yılı hayalleri ölüme düştü…

Hayat böyle bir şey; kendine verdiğin sözleri bazen böyle sonsuza dek boşa düşürür…

Can Ertan’ın da kendine verdiği sözler “Gökkubbede hoş bir sada” oldu…

Can çok onurluydu. Kimseden hiçbir şey istemezdi; dolayısıyla da yardım da kabul etmezdi. Sıkıntısını paylaşmazdı, yardım kabul etmezdi. Çok göz önündeydi; ama yaşadığı zorlukları çevresine yansıtmadığı için tanıyanların çoğu bilmiyordu. Hep yazdığını söylediği, ama bir türlü tamamlayamadığı (ya da bastıramadığı) romanı gibi yaşamı da hayalleriyle birlikte yarım kaldı.

“Ecel geldi cihane, başağrısı bahane”misali Kovit kuşkusuyla gittiği hastane acilinde beyin kanaması geçirdi. Son birkaç gündür yoğun bakımda yaşam mücadelesi veriyordu. Soluğu daha fazlasına yetmedi.

Onun son günlerinde ilgilenen Ceyhun İrgil’e, evinde baygın bulup hastaneye götüren ve sonrasında da ilgilenen Fazıl Eryurt’a, hastanedeki sürecinde ilgilenen ve kamuoyunu bilgilendiren Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya, olabilecek en iyi tedaviyi uygulayan Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi sağlık çalışanlarına sonsuz teşekkürler…

(Not: Can Ertan’ın fotoğrafı fotoğraf sanatçısı Serpil Savaş’a aittir.)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?