USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Doğa olayları, insan etkisiyle afete dönüşüyor!

25-01-2022

Deprem, sel, heyelan, yangın afetlerine artık kar yağışını da katılacak. Oysa kar yağışı sadece yüksek rakımlı bölgelerde düşen çığa dönüşünce afetleşirdi.

Gerçi çığ da kar yağışı kaynaklı bir afet; ama genelde yüksek rakımlı dağlarda,

Ne yazık ki kar yağışı İstanbul gibi 16 milyon vatandaşın ve 1 milyona yakın da vatandaş olmayanların yaşadığı İstanbul’da kar afete dönüştü.

Milyonlarca insanın hareket halinde olduğu İstanbul’da normal zamanlarda bile ulaşım bir sorundu zaten…
Kimi yerlerde 1 metreye varan kar yağışı için yetkililer “1945’ten beri görülmedi” diyor… Gerçi yetkililerin her söylediğine artık inanmaz olduk.

Bilim insanları ne diyecek? Bu ülkenin doğa bilimcileri de var; meteoroloji biliminde sadece bugüne bakılmıyor herhalde?
Gerçi artık bilime de güvenemiyorsunuz… Yanlış yazdım! Aslında bilime değil bilimcilere güvenemiyorum.

Neden mi? Siparişe bağlı bilim üretiliyor da ondan! En bariz örneği maden, taş ocağı, atık yakma tesisi, kömürlü termik santral gibi çevre kirletici tesislerde ÇED raporu istenir… ÇED raporu 20 yıl önce de vardı; daha ciddiydi.

Şimdi ise tesisler için bir tasdik makamına dönüştü! Neyse… Bursa’daki bilim insanlarının “Çevreyi kirletir” diye karşı çıktıkları mevzularda; İstanbul, Ankara, İzmir’deki deve dişi gibi üniversitelerden aynı bilim dalından akademisyenlerin “Çevreyi kirletmez” raporu verdiklerine tanık olduk.

Bilim bilimle vuruluyor… O yüzden şöyle desem daha yerinde olacak; “Güvenilir bilim insanlarının sözlerine itibar ederim…”

Bilim insanları konusunda benim gibi iktidar bileşenlerinin de kafası karışık zaten! Kendi partisinin atadığı rektör için Gaziantep Belediye Başkanı’nın “Çok kötü, çük kötü, deli” demesinden belli.

Hafazanallah, bir CHP’li belediye başkası fıslasaydı bu sözleri ve mikrofon açık kalıp duyulsaydı kıyamet kopardı! Mesela Boğaziçi Rektörü için deyiverseydi!

Trol saldırısına uğrardı; adliyelerin önünde toplu suç duyurularında bulunulurdu. Bir sürü TV kanalında günlerce tartışılırdı. Denmedik laf bırakılmazdı! Örneklerini yaşıyoruz her gün…
Konumuza dönecek olursak…
Kar yağışı afete dönüşüyor!

Özal döneminde ‘Köylülerin Türkiye’nin en büyük KİT’i” olduğu tartışılırdı. Yani Kamu İktisadi Teşekkülü… Sebebi köylülere verilen tarımsal destekti…
Neolibaral sistem köylülüğün tasfiyesini istiyordu! Tarımın Amerikan tarzı büyük çiftlik işletmelerinde yapılması öngörülüyordu. O büyük çiftliklere de Dallas dizisiyle zihinsel olarak toplum hazırlanıyordu.

Köylülere, kırsal üreticilere destekler birer birer kesilmeye başlandı. Mesela Bursa’nın pek çok köyünde tütüncülük yapılırdı, bitti.

Zeytin üreticileri zeytinlerini sattıktan sonra rahat rahat düğün yapar, kapalı çarşıya gelip altın, çeyiz alırlardı.
Hepsi bitti. Köyler boşaldı; şehirler kaçak, çarpık yapılaşmalarla doldu.
Dünün şehirleri metropole dönüştü; hormonlu, plansız büyüdü!

Deprem, sel, heyelan gibi doğal afetlere karşı hazırlıksız kılındı. Gerçi doğal afet dediğimiz şeylerin de pek çoğu insan eliyle tetikleniyor.
Misal…
İnsanı deprem değil, binalar öldürüyor… 1999 depreminde bir şekilde 1986 yılında hazırlanan bir rapor elime geçmişti. Hatta o tarihte gazete dışındaydım. Gazeteci olduğunu düşündüğün birine vermiştim.

Zira, o raporda Bursa’nın hiç bilmediğimiz tarihsel depremleri, Japon bilim insanlarının Türk Bilim insanlarıyla birlikte hazırladıkları rapor; Bursa’nın fayları falan vardı.

Raporda özellikle de şimdi şehrin yayıldığı düzlüklerde, ovada zemin sıvılaşması riskine dikkat çekiliyor ve yapılaşmaya gidilmemesi öneriliyordu.

Raporda mevcut bina stokları göz önüne alınarak 6,5, 7, 7,5 büyüklüğündeki depremlerde kaç bina yıkılacağı, hasar alacağı, can kayıplarının kaç kişi olacağı gibi bilgiler de vardı. Üzerinde de “Çok gizli” damgası bulunuyordu.

Tıpkı “Bursalılar düz ovada keklik gibi avlanacak” diyen İTÜ’den Prof. Dr. Cenk Yaltırak’ın Altepe döneminde şehrin 1/100000’lik planı için bir grup bilim insanıyla hazırladığı fay hatları raporu gibi!

Bursa’da BAOB’ta bir panelde konuşmacıydı… Bize sormuştu; “Bursa Türkiye’de bir ilke imza attı. Hiç yapılmamış bir çalışmayı hayata geçirdi. Nasıl haberiniz olmaz?”diye…
Hiç haberimiz yoktu. Zira en son sistem cihazlarla dağ tepe dolaşarak hazırladıkları Bursa’nın diri faylarını şehrin haritasına işlemişlerdi. Hiç bilinmeyen fayları da tespit ettiklerini anlatmıştı. MTA’nın haritasından çok daha detaylı ve güncel olduğunu söylemişti…

Ve bize demişti ki “Bursalılar keklik gibi düz ovada avlanacalar…”

Ben de Alinur Aktaş’ın belediye başkanı olarak göreve geldiği ilk günlerde düzenlediği basın toplantısında kendisine sormuştum… İmar Müdürü'ne yönlendirmişti; o da Prof. Dr. Cenk Yaltırak ve arkadaşlarının bir yılı aşkın sürelik bir çalışma sonucu hazırladıkları dosyayı önemsiz bir şeymiş gibi anlatmıştı.

Oysa Prof. Dr. Cenk Yaltırak “Siz Bursa olarak müthiş bir şey yaptınız! Elinizde çok önemli veriler var” deyip duruyordu!
Yani kamunun elinde, tesadüfen 1999 yılında elime geçen dosya gibi pek çok veri/ dosya bulunuyor.

Oralarda bir yerlerde tozlu raflarda duruyor!

Öte yandan 1999’da dosyayı verdiğim, gazeteci sandığım kişi bu rapora ait bir tek satır bile yazmamıştı. Yazmak yine 2000 yılında döndüğümüz gazetede bana nasip olmuştu.  
Deprem ahvalimiz böyle… Sele gelince ağaçlar kesiliyor, dere yatakları değiştiriliyor, dere yataklarına evler yapılıyor, geçmişte sel oluşturan derelerin civarına yapılar yapılıyor; kanalizasyon sistemleri yoğun yağışlarda gelen suyu dışarı veriyor…
Heyelana gelince… Bursa’da Mollaarap’ta yaşanan iki heyelan da insan etkisiyle oluştu. İkisi de denetimsiz, heyelanı dikkate almadan yapılan hafriyatlar sonrası oluştu.

Özetle kentlerde doğa olayları insan eliyle / etkisiyle / katkısıyla afete dönüşüyor…
Kar yağışı da Türkiye’nin pek çok ilinde afete dönüştü, yaşamı etkiledi. Araçlar içlerindeki insanlarla birlikte yollarda saatlerce kaldı.

Can kaybı olmaması sevindirici. Bir diğer sevindirici olay ise şudur; bundan 20, 30 yıl önce evsizler, sokakta yaşayanlar donarak ölürdü. Şimdi belediyelerin kış mevsiminde sokakta yaşayanlar için açtıkları barınma evleri var. Zabıtalar, kolluk kuvvetleri içinde bulunduğumuz günler gibi soğuk havalarda sokakta kimseyi bırakmıyor. Bulduğunu gerekirse zorla barınma evlerine götürüyor, donup ölmesini engelliyor.

Eskiden şehir yürüyerek ulaşılabilirdi. 40, 50 yıl önce en uzak semt Hürriyet’ti. Şehrin öbür ucu olarak algılanırdı.

Şimdi araçla, trafik yoğunluğuna göre şehrin bir ucundan diğer ucuna araçla bir, bir buçuk saatte ancak gidebiliyorsunuz.

Yoğun kar yağışı, iş yaşamını, sanayi üretimini, sağlığa erişimi, eğitimi hepsini etkiliyor. Neyse ki okullar tatil ve  bugünden itibaren 3 gün sanayi elektriksizlikten duracak… Yani, şehirdeki hareketlilik kısmen de olsa azalacak!
Öte yandan Bursa karla sınavını iyi atlatmış gözüküyor. İlçe belediye ekipleri şehrin içindeki ana caddeleri açık tutuyor. Yıldırım Belediyesi ana caddelerin yanı sıra ara sokaklarda da tuzlama çalışmaları yaptı. Kendi mahallemden biliyorum… Karayolları da ana yollarda çalışma sürdürüyor…

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?