USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Hayata dair çeşitleme; dijital yoksunluk /ıssız ada sendromu!

01-01-2022

Cep telefonum geçen gece bozuldu… Dünya ile iletişimim kesildi. Ertesi sabah da eş zamanlı olarak internet iletişimim mahallemizdeki bir arıza nedeniyle kapandı. Kaldım mı, Tatar ağası gibi yaya!

Deyimler artık Türkçe dersinin sınav sorusundan ibaret; Tatar Ağası’ndan kasıt Kırım Türkleri değil sanırım…

 Osmanlıda haber ve mektupları Tatar adı verilen atlı postacılar taşırmış. Menzilde at değiştirirlermiş! 100 Tatar’a bir tatar Ağası komuta edermiş. Bir gün bir menzilde atları biri alıp götürmüş; Tatar ağası da sövüp saymış! Diğer menzile kadar yaya gidip at getirmek zorunda kalmış! Ahali de kafa bulmuş; “Şimdi yaya kaldın Tatar ağası” diye!
Cep telefonsuz, internetsiz, dijitalsiz dönem de artık bize deyimlerin ortaya çıktığı zamanlar gibi çok uzak!

Onlarsız nasıl yaşadığımızı unuttuk da, daha vahim olan nasıl yaşayacağımızı da bilemez olduk. 30 saatlik iletişimsizlik… Issız bir adada mahsur kalmışım gibi hissettim.

DİJİTALDE İZLENİYORUZ, FİŞLENİYORUZ!

Dijital dünya yaşamımızı şekillendiriyor resmen! İki gündür internette cep telefonu markalarına, özelliklerine elbette fiyatlarına da bakıyorum. Artık epeyce bir süre internete ister bilgisayardan, ister cep telefonundan, nereden girersem gireyim, android cihaz reklamları çıkar karşıma.

Yapay zeka bizi izliyor, anında fişleyip paraya/ reklama dönüştürüyor. Telefonda biriyle konuşurken, buzdolabı almaktan söz etseniz de aynı şey!

 Katıldığım bir sosyal medya eğitiminde uzmanlar GSM şirketlerinin yapay zeka ile saptadığı anahtar sözcüklerden tüketici eğilimini saptayıp şirketlere bu bilgileri sattıklarını söylemişlerdi. Bir yasal çerçevesi de vardır herhalde… 

İnternet ve cep telefonu yoksunluğunun bendeki “Issız adaya düşmüşlük” yansımasından adeta dehşete düştüm…
Bu kadar mıyım? Bu kadar mıydık?

Çocuklara harlayıp duruyoruz; dijital bağımlılıktan dem vurarak… Aslında önce aynada kendimize bakmamız lazım. En başta biz yetişkinler bağımlıyız; hem de göbekten…
Cep telefonlarının Türkiye’de yaygın kullanımı çok da eski değil; 2000’li yıllardan itibaren yaygınlaştı…1995 -1996 yılında ilk çıktığında çok pahalıydı; ağırdı; takoz gibi bir şeydi.

2000’li yıllardan itibaren fiyatı düşmeye ve yaygın kullanılmaya başlandı. İlk cep telefonumu 2002 yılında  kardeşim vermişti. O zamanlar Nokia’lar meşhurdu… internet bağlantısı olan, Android telefonların Türkiye’de yaygınlaşması ise 2010’lu yıllara denk geliyor…

CEP TELEFONU- İNTERNET ÖNCESİ NE YAPIYORDUK?
Şimdi yokluğunda ıssız ada sendromu yaşıyoruz ya! Öncesinde ne yapıyorduk? Unutmuşuz…
20 yıl önce internet yaygın değildi. Haber siteleri de yoktu.  Sabit telefonla iletişim kurar, haber kaynaklarıyla görüşürdük. Gazete dışında haber yazmamız mümkün değildi. Dışarıda gündemi kovalar, gazeteye gelip filmleri karanlık odaya verir, haberimizi yazardık.

Şehirde Bursa Haber, Olay ve Bursa Hakimiyet olmak üzere üç gazete vardı.

Şimdiki 12 gazetenin en az 10 katı tiraja sahiptiler. Haberde ciddi bir rekabet vardı; muhabirler birbirlerine haber atlatmak için yarışırlardı. Ulusal haberler ajanslardan alınır, yerelin haberleri ise gazetenin mutfağında muhabirler tarafından üretilir, editörlerce derlenirdi.

Kentteki etkinlik ve basın toplantıları istihbarat şefi tarafından bir deftere yazılırdı, biz de oradan takip edip gideceğimiz yerleri belirlerdik.

Haber istihbaratı, kulisler sabit telefonlarla yapılırdı. Onda da çok konuşulması göze batardı. Kimi zaman telefon listelerinden görüşme takibi yapılıp özel görüşmeler hele de şehirler arası ise parası konuşandan tahsil edilirdi. Genelde genç muhabirler sevgilileriyle konuşur ve yakalanırlardı; maaşını telefon konuşmasına kaptıran bile vardı! Her yere de yetişirdik; imkanlar bugünkünden her anlamda kısıtlı olmasına rağmen, bugüne göre çok da iyi habercilik yapardık.

TELEFON İLETİİŞMİ YOKTU, AMA ÇOK DAHA SOSYALDİK

Kendi bireysel ve sosyal yaşamımızda ise birbirimizle sabit telefonlar aracılığıyla iletişim kurardık. Aradığımız kişi evde ya da işyerinde değilse iletişim sıfırlanırdı. Ama bugüne göre çok daha sosyaldik. Daha eskilerde, çocukluğumda, lise yıllarımda, hatta iş yaşamının ilk yıllarında, konutlarda sabit telefona erişmek bir meseleydi.

Çocukluğumda Kirişçi Kızı Çıkmazı’nda sadece bizim evde telefon vardı; numarası da 47 03’tü… Daha sonra 147 03 oldu. Babamın yazıhanesinin de numarası 13 57 idi. Tüm komşular diğer illerdeki yakınlarına bizim evin numarasını verirlerdi.

Şehirlerarası görüşme yapmak için yanılmıyorsam 03’ü arar postaneye kayıt bırakırdık. Birkaç saat sonra görüşme yapabilirdik. Mahallenin çocukları bizim eve toplaşır ve rastgele numara çevirerek sessizce karşı tarafı dinlerdik.

Ne kadar ayıp bir şey! Ama yapardık işte! Kapıların zilini çalıp kaçmak gibi bir şeydi. PTT’den telefon bağlatmak için iki, üç yıl sıra beklerdiniz… Torpili olanlar daha kısa sürede hallederdi.

Yurt dışı aramaları çok pahalıydı, hayal bile edilmezdi. Zaten mektup denen bir şey vardı; insanlar birbirlerine mektup yazar, yeni yıl ve dini bayramlarda tebrik kartı gönderirlerdi. Telefonda çok uzun süre konuşulamazdı; zira çok para yazardı. İnsanlar birbirlerine haber vermeden gidip gelirlerdi. Kadınca dedikodular için evlerde bir araya gelinirdi. Telefon yoktu, ama yüz yüze iletişim bugünkünden çok daha fazlaydı.

YAPAY ZEKA PATLAYACAK, ENDÜSTRİ İNSANSIZLAŞACAK!

1980’il yılların ikinci yarısından sonra telefon santralleri  otomatikleşti, artık başka illeri kodlayarak doğrudan arayabiliyorduk. Kofralar çoğaldı, konutlara sabit telefon hattı çekmek de kolaylaştı. 1990’lı yıllardan itibaren sıra filan kalmadı. 

Cep telefonları, internet, bilgisayar, tablet derken bugünlere geldik… Telefon ve internet yoksunluğundan “Issız ada” sendromu yaşar olduk. İşin aslına bakarsanız, hepimiz dijital dünyanın ıssız adasındayız…

 Dijital devrimin tam da göbeğindeyiz… Artık yapay zeka robotlara ne yapacağını söylüyor. Kuantum bilgisayarların gelişi çok yakın!

Bugünkü bilgisayarlardan milyarlarca kat daha fazla işlem yapabilen cihazlar geliyor! Yapay zekayı patlatacak! Endüstri hızla insansızlaşacak…

Issız ada, ıssız yer küreye mi dönüşecek?

Bu tür yazıları ‘görmeye ömrümüz yetmez, diye bitirirdik… Ama öyle görünüyor ki, bizim kuşağın ömrü bunları da görmeye yetecek…
Son söz; bugün yılın ilk günü… 2022, 2021’i aratmasın… Tüm okurlara sağlıklı, huzurlu ve barış dolu bir yıl diliyorum.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?