USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Şehir Kasımpatı kokardı…

11-11-2021

O yıllarda okul servisi diye bir şey yoktu! Okullar yürüme mesafesindeydi. Haa, yürüme derken hemen yan ya da arka sokakta, öyle iki adımlık yerde değildi.

Atatürk İlkokulu’nda okudum… Kayhan Kirişçikızı Çıkmazı’nda otururduk. Şimdinin Kayhan Caddesi’nden eski adıyla Balıkhane Yokuşu’ndan Ünlü Cadde’ye. Atatürk Caddesi’ne, oradan da Hocaalizade Mahallesi’ndeki okulumuza giderdik. Şimdi düşünüyorum da epeyce yol yürüyormuşuz!

Ama ne uzak diye yakınmak aklımıza gelirdi; ne de annelerimizin uzak diye çıkışlarda okul kapısının önünde beklemek aklına gelirdi.
Çünkü şehrin sokakları güvenliydi. Bugünkü kadar çok araç da yoktu, şimdiki kadar sapık, ahlaksız, hırsız gibisi de yoktu!

ŞEHİR BUGÜNKÜNÜN ONDA BİRİYDİ!

Şehir de bugünkünün onda biri kadar bile değildi. Her semtte ilkokul vardı; ortaokullar ise liselerle birlikteydi.  

Okulumuz eskiydi; taş mektep dediklerinden! Eski bina hala duruyor! Merdivenli girişinin her iki yanındaki çam ağacından birini arkadaşımla birlikte dikmiştik. Çok heyecanlanmış ve sevinmiştim. Zira fidan dikme onuru çalışkan öğrencilere verilmişti. 

Öğrenci girişi arka kapıdandı; öğretmenler ise merdivenli kapıdan girerdi. Yeni bina henüz yapılmamıştı…   

Törenlerde merdivenli girişin n önünde toplanırdık. 10 Kasım’larda merdivenlerin bittiği sahanlıktaki i Atatürk büstü ve çevresi rengarenk ama en çok da sarı renkli kasımpatılarla süslenirdi.

Kasımpatı Atatürk’ün ölümüne duyduğumuz hüzün ve ona saygının simgesiydi. Anmalarda karanfil hiç konulmazdı; karanfil modası onlarca yıl sonra çıktı.

10 Kasımlar anlamlıydı bizim için; Atamızı gözyaşları içerisinde anardık. Öğrenciler şiirleri göz yaşları içerisinde okurdu.

Ne yapar, eder, mutlaka elimizde bir demet kasımpatıyla giderdik okula! 9 Kasım’dan itibaren seyyar çiçekçiler okul civarına adeta kamp kurardı.

Bizim kuşak Cumhuriyet’in, Ata’sının kıymetini bilirdi.

TEK PARTİ DÖNEMİNDE BAŞLAYAN GARDROP ATATÜRKÇÜLÜĞÜ

Üstelik de 1948’li yıllardan itibaren Amerikalı uzmanlara emanet edilen Milli Eğitim’de değiştirilen müfredata rağmen… Tek Parti döneminde başlayıp çok partili dönemde devam eden bir süreçti bu…

İlkokul kitaplarında daha o yıllarda Atatürk’ün başta “Tam bağımsızlık” olmak üzere pek çok sözü ve ilkesi yok edilmişti…
Mesela kitaplarımızda Atatürk’ün şu sözleri yoktu:

“Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin temelidir.”

“Tam bağımsızlık denildiği zaman, tabii, siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, vs. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik kast olunmaktadır.”

“Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz.”

“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.”
Örnekler sınırsızca çoğaltılabilir.
Çocukken bir okul şiiri vardı; “Atam, sen kalk toprağa ben yatam!”

Her duyuşumda ödüm patlardı; uzunca bir süre etkisinde kalırdım. Her 10 Kasım’da bir öğrenci mutlaka bu şiiri okurdu. 10 Kasım’ın kadrolu şiiriydi. Çocuk aklımca o günlerde toprağa basamazdım. Atatürk ayağımdan çekip beni toprağın altına alıverecek gibi gelirdi.

Onun yerine toprağın altına girmekten çok korkardım; hain olduğumu düşünür, çok utanır, kimseye de anlatamazdım. Kâbus görürdüm. Annem “Yine bu kıza ağırlık çöktü” der yastığımın altına ne alakaysa makas ve sarımsak koyardı. Makas korkumu artırır, sarımsağı kokusu ise midemi döndürürdü. Bu nedenle yıllarca çocuk öykü ve şiirlerinin mutlaka pedagojik formasyonu olan biri tarafından yazılmasa da denetlenmesi gerektiğini savundum durdum.

DAYISININ TARLASINDA KARGALARI KOVALADI!

Ders kitaplarımızda “Dayısının tarlasında kargaları kovalayan çocuk Atatürk” öne çıkartılarak beynimize bu şekilde kazınmıştı…

Çok mu önemliydi kargaları kovalaması! Siz bize “tam bağımsızlık karakterimdir” neden dediğini anlatsaydınız ya! Biz de lise yıllarından itibaren başka kitaplardan okuyup öğrenmek zorunda kalmasaydık.

Resmi hep sevdiğimden imgesel olarak siyah beyaz okul kitabımızdaki çizimi bile hala hatırlıyorum. Korkunç bir yaratık gibi bir korkuluğun bulunduğu bir tarla; bir kuyu, gökyüzünde kargalar ve onları koşarak kovalayan bir çocuk…

Benim oğlum da ayni şeyi okudu ilkokul sıralarında, aynı resim betimlendi ders kitaplarında. Tek fark resimlerin artık renkli olmasıydı.

Buna rağmen hepsi Cumhuriyet öğretmeni olan eğitmenlerimiz ve aile büyüklerimiz belleklerinde taze olan doğru ya da doğruya en yakın bilgileri bizimle paylaşırlardı.

Şekilci gardırop Atatürkçülüğü 1980 darbesiyle zirveye ulaştı…  

Ya şimdi! Artık pek çok ders kitabından Atatürk, Kurtuluş Savaşı, devrimler gibi bölümler çıkartıldı. Neredeyse her yıl, basına yansıyan haberlerde okul ders kitaplarında Atatürk ya da Cumhuriyet’in kuruluşuyla ilgili olumsuz bilgilerin olduğu yer alıyor…

Atatürk aleyhindeki tüm dezenformasyona; “Yunan işgal etseydi çok daha iyiydi” diye hayıflananların baş tacı edilmesine, okullarda Nutuk’u bile sansürleyen, hatta Atatürk’e hakaret eden yeni nesil öğretmenlere, olan biten her şeye rağmen…

Kafaları bulanıklaştırılan pek çok yetişkin Irak, Suriye ve son olarak da Afganistan örneklerinden ders çıkartmaya başladı.

10 Kasımlarda Türkiye’nin her yerinden gelip Ata’sına sevgi, saygı ve minnetini sunan çocuk, genç, yaşlı, kadın erkek vatandaşların sayısı her yıl artıyor…

Ama en barizi; imam Hatip ortaokul ve liseleri de dahil hangi okullarda okurlarsa okusunlar; Z kuşağı, yani bugünün çocuk ve gençleri Ata’sının kıymetini biliyor…

(Atatürk İlkokulu pankartının  olduğu fotoğrafı ilkokul sınıf arkadaşım Diş Hekimi Oğuz Sınırtaş'ın arşivindendir.)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?