Her zaman dinamik bir toplum olduğumuzdan söz edilir.
Bu ifadelerin içerisinde genelde bir üstünlük havası mevcuttur.
Batı toplumlarının yerinde sayan nüfuslarıyla bizim gibi dinamik toplumlarla rekabet edemeyeceğinden dem vurulur.
Gazetelerde yazılıp çiziliyor; ' Bursa' nın nüfusu her yıl 50 bin civarında artıyor' diye. Avrupa' da bir çok bilinen şehir nüfusunun 400-500 bin olduğunu göz önüne aldığımızda bu artışın inanılması güç bir büyüklüğe işaret ettiği görülecektir.
Nüfusu her yıl 50 bin artan bir şehirde bir o kadar eve, arabaya, işyerine v.b. şeylere ihtiyaç olacaktır.
Alış-veriş artacak, her geçen yıl daha fazla tüketimin olduğu bir kent halini alacaktır. Pazarı gelişen bir şehir gün geçtikçe daha fazla cazip bir yer olacaktır. Şehirde yoğunluk artacak günün her saatinde sokakta insan görme fırsatı olacaktır.
Ne güzel değil mi?
Canlı bir şehirden ve sürekli artan bir talepten bahis ediyoruz.
Ancak diğer taraftan yetersiz altyapıdan kaynaklı kamu hizmetlerindeki aksama ve hayatın mütemadiyen daha zorlaşmasına bağlı yaşama kalitesinin düşmesi de söz konusudur.
Son zamanlarda hemşehrilerimizle yaptığımız sohbetlerde Yeşil Bursamızın yaşanmaz hale geldiği noktasında şikayetlerin dile getirildiğine şahit oluyoruz.
Farklı zaman ve mekanlarda ifade edilen hususlar hep aynıdır.
Altyapıya ciddi bir yatırım yapılmadan kentin bir gayrı menkul yatırım ortaklığı mantığıyla yönetildiği noktasında genel bir kanı mevcuttur.
Mesai saatlerinde dahi trafiği kilit olan, yeşil yerine grinin her tonuna bezenen bir şehirde kim yaşamak ister?
Yeşil Bursa nasıl bu kadar çirkinleşebildi?
Daha da çirkinleşmesine daha da katkıda mı bulunacağız?
Bursa' nın geleceği nerede?
Yaşanabilir bir Bursa için artık yeni bir vizyonun ortaya konmasının vakti gelmedi mi?
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
