USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Dondurma...

06-12-2016

Benim ise müzik, el işi ve spor dışında kalan bütün derslerim zayıf. Rahmetli babamın “senden bir şey olmaz” sözü kulağımın birinden girip diğerinden çıkmamış durumda…
Senden bir şey olmaz…
Senden bir şey olmaz. Beni fazla etkilemiş olmalı.
Avare avare sinema afişlerini seyrederken, bütün dersleri çok iyi olan dolayısı ile kendisine hayranlık duyduğum sınıf arkadaşım Halil İbrahim’i görüyorum.
“Geçtin mi” diye soruyor.. Kaldım diyorum “ben geçtim” diyor, daha ben sormadan… Merinos stadyumunun altındaki yeni yapılaşan kanal boyunda oturan H.İbrahim’i pazarcılık yapan babasına yardım ederken görüyordum zaman zaman. Babasına pazarda yardım ederken aynı kıyafeti giyerlerdi, başlarında şapka ve para önlükleri vardı. H.İbrahime bu yüzden de ayrıca saygı duyardım ve benim için onun söyledikleri çok önemli idi. “Ne yapacaksın yazın” diye sordu… iş arıyorum deyiverdim…
“Ben dondurma satmaya başladım istersen sende gel çok kârlı iş, dondurma başı 7 kuruş günde 100 dondurma 7 lira kazanabilirsin istersen yarın gel, adam arıyorlar, yalnız 5 lira kaparo istiyorlar…”
Yedi lira …yedi lira… hemen hesap ediyorum kendi kendime. Sinemalarda tenzilatsız matine 2.5 lira, simit 25 kuruş, gazoz 35 kuruş. Harca harca bitmez geriye yine para kalıyor kitap al, biriktir basketbol topu al, çanta al…yedi lira çok para. Geriye getireceğim taahhüdü ile yalvar yakar annemden 5 lira alıp H.ibrahim ile buluşuyoruz. A.Vefik Paşa tiyatrosunun aralığındaki dondurmacı H.İbrahime “biraz geç kaldınız” diyor ve benim yaşımı, kilomu ve boyumu soruyor hepsine yuvarlak cevaplar veriyorum…
Nerede oturuyorsun, baban ne iş yapıyor, adı ne gibi soruları sorarken elimde sımsıkı tuttuğum 5 lirayı ne zaman isteyecek diye bekliyorum. “Evladım daha önce böyle bir iş yaptın mı” diye soruyor hayır diyorum ve perde kapıdan çıkan bir bayan elinde gaz tenekesinden biraz büyük, beyaza boyanmış dörtgen beyaz bir kutuyu tezgâhın üstüne koyuyor.
Üstünde yuvarlak conta siyah kapağı açıyor ve içinden soğuk bir buhar çıkıyor. Kutudan çıkan buharın kadının yüzüne vururken, dükkândan içeri giren güneşin etkisi ile kadın korku filmlerinde fal bakan kadınlar gibi görünüyor ve bir an irkiliyorum. Kadın, küçük kapaktan kafasını içeriye sokacakmış gibi tekrar bakıyor ve sıkı sıkı kapağını çevirerek kapatıyor ve “sakın açık bırakma” diye söylüyor. Üzerinde sütsal dondurma yazan kutuyu alan H.ibrahim dondurma kutusunun her iki tarafına bağlı olan kemerini çaprazlama boynuna geçiriyor ve daha kapıdan çıkar çıkmaz “don..dur…maaaa,sütsal dondurma….”diye bağırarak uzaklaşıyor…
Dondurma kabı ne zaman boynuma asılacak diye heyecanla bekliyorum. Nerelerde satılacağı ve hızlı olmam gerektiği konusunda bilgiler verdikten sonra yanımda yemek param olup olmadığı soruluyor. Olmamasına rağmen, gurur meselesi yapıp var diyorum ve 5 lira kaporayı veriyorum.
Büyük bir azim ve güçle boynuma asılan dondurma kutusu ile dışarı çıkıyorum ve H.İbrahimi taklit ederek “Don…dur…maaaa, sütsal dondurmaaaa…” diye yüksek sesle bağırarak bursa sokaklarına akıyorum. Bursa’da aynı yöntemle dondurma satan bir de ju.ti dondurma markası var ben hep o dondurmayı yerdim ve çok severdim, şimdi ise sütsal dondurma satıyorum ve büyük bir ihanetin içindeymişim gibi hissediyorum kendimi… Ancak iki yüz metre sonra boynuma asılı bu kutu ile bu sıcak yaz gününü geçiremeyeceğimi anlayınca ilk molamı kutunun üstüne oturarak veriyorum. Daha siftah yapmadan ilk dondurmayı yerken birden sınıfta kaldığım ve babamın” senden bir şey olmaz “lafını hatırlıyorum ve yavaş yavaş” dondurma sütsal” diye bağıra bağıra Demirtaş’tan hale doğru insanların olmadığı bir yerden yürümeye ve bağırmaya devam ediyorum ama utandığım için insanları görünce susuyorum. Yeni halden( şimdiki büyük şehir belediye binasının olduğu yer) umduğumu bulamayınca ulu caddeden ve sokak aralarından garaja doğru yürürken seyyar köftecinin önüne birikmiş tamirci çıraklarını köfte yerken görünce acıktığım aklıma geliyor ve yine kutunu üstüne oturarak açlığımı sermayeden gidermeye çalışıyorum..
Saatler sonra torununa dondurma alacak olan bir kadın beni evladım diye dondurma var mı diye çağırıyor çünkü artık bağırmıyorum. “Neyli var evladım”, hepsi sade diyorum parayı veriyor ve” oğlum bunlar çok yumuşamış taş gibi olması lazım” diyor utanıyorum. Ama satış gerçekleşiyor. O sokaktan hızlı bir şekilde uzaklaşıyorum ve kutunun ahşap yuvarlak etrafı kauçuk contalı kapağını açıp dondurmaları kontrol ediyorum ve dondurmalar gerçekten bozulamaya başlamış tekrar yemek için kâğıt ambalajını açmaya kalktığımda ellerim ve üstüm başım dondurma oluyor. Dünyaların başıma yıldığını hissediyorum kutuyu boynuma asıp koşmaya başlıyorum acaba kutuyu teslim etmesem mi…kutuyu bırakıp eve mi gitsem… diye düşünürken kendimi Abdal caddesinde buluyorum ve sürekli suyu akan bir çeşmenin soğuk suyu ile ellerim ve yüzümü hızlı hızlı yıkıyorum, terimin kuruması için oturup bekliyorum, buz gibi soğuk su bile kesmiyor yüzümdeki eteşi, kızardığımı hissediyorum…
Uzaklardan gelen ezan sesi o kadar güzel ki, ılık bir rüzgar gibi geliyor, sanki bana götür kutuyu teslim et yediğin dondurmaların parsını ver ve dondurmacı ile helalleş diyor…!
Ağlayarak dondurmacı dükkanının olduğu sokağa giriyorum ve gömleğimin kenarı ile gözlerimin yaşını silerek içeri girer girmez dondurma kutusunu yere bıkamıyorum benden öncekilerin hesabının kesilmesini büyük bir heyecanla bekledikten sonra sıra bana geliyor…..
İnce bıyıklı, kısa boylu ,uzun önlüklü adam kapağı açar açmaz bu defa hıçkırarak ağlıyorum.
Olsun olsun diyor… Sakın üzülme diyor müşfik bir şekilde…
Altı tane yedim diyorum bir tane de sattım verdiğim paradan kesin diyororum… Kahkaha atarak” yok yahu diyor o kadar kolay mı bu işler…”diyor.
Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor..
Verdiğim 5 lirayı elime tutuşturuyor…
“Henüz küçüksün bir yıl sonra gel olmaz mı evladım” diyor..
Heykel’den, Altıparmak’taki Atatürk Stadyumu’nun karşısındaki oturduğumuz eve koşarak gidiyorum…
Koşarken bütün seyyar satıcılardan, başının üstünde tablası ile veya üç tekerlekli arabası ile simit satanlardan, yine üç tekerlekli araba üzerinde kara bakır kazan içinde mısır, salatayı soyarak, sakız, nane, vişne suyu satanlardan benim gibi dondurmacılardan başkaları gözüme görünmüyor…
Ne kadar zor iş yaptıklarını o zaman anlıyorum taaaaki günümüze kadar…
Ve onlar ile alışveriş yaparken hep onlardan biriymiş gibi davranıyorum.
ve onlara saygı duyarak...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?