USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Güzeldi

11-07-2016

92 yılında o zamanki Yugoslavya’nın çekilmesi nedeniyle kupaya onun yerine son anda katılan Danimarka’nın, 2004’de Avrupa futbolunda adı olmayan ve turnuvada da çok kötü bir futbol sergileyen Yunanistan’ın kupayı kaldırması ve son olarak bunlar kadar sürpriz olmasa da Portekiz’in ipi göğüslemesi, bu turnuva için bu konuda fikir verebiliyor. Futbol geleneği ve turnuvalardaki başarı karnesi çok iyi olan Almanya, İtalya, İngiltere, İspanya ve benim pek olmasa da pek çoğunun favorisi Belçika gibi ülkeler elenirken finale ev sahibi Fransa ve iyi futbolcuların ülkesi; ama bir türlü iyi bir takım olamayan Portekiz kaldı. Rakibini durdurmayı başarıp kupayı da kazandılar.

Güney Amerikalıların yer almadığı turnuvalar açıkçası pek tat vermiyor. O yüzden benim favorim Dünya Kupaları. Son bir ayda izlediğimiz futbolculara baktığımızda bizi mest eden futbol veya futbolcular izlediğimizi söylemek güç. Birkaç istisna tabi ki var; ama öne çıkan isimler genelde kalecilerdi.  Özellikle Buffon, Neuer, Patricio’nun performansları müthişti.

Bir turnuvada en çok konuşulan isimler kalecilerse çok da fazla konuşacak bir şey yok aslında.

Futbol anlamında İtalya, ekol haline gelen muhteşem defans anlayışını sergilerken, “90 dakikaların kazananı” olarak nitelenen Dünya şampiyonu Almanya, golcülerinin formsuzluğunun kurbanı oldu diyebiliriz.

Favorilerden İspanya’nın beklenmedik elenişi konsantrasyon eksikliği ve eskiyen isimlere de bağlanabilir.

Kulüp takımlarının performansını milli takıma yansıtamayan ve 50 yıldır kupa alamayan İngiltere ise istikrarını! yine devam ettirdi.

Öte yandan sahip olduğu imkanlarla yaptıkları arasından olumlu yönde büyük fark olan İzlanda turnuvanın parlayan yıldızıydı. Toplasanız 7-8 bin lisanslı futbolcu arasından Avrupa’ya kafa tutan bir takım çıkarmaları müthiş bir başarıydı.

Bizim milli takım açısından bakacak olursak sergilenen yetersiz mücadele, kötü futbol ve sonuçlar primleri gündemin birinci sırasına taşıdı. Milli takımı hedeflerine prim ile yürütmek doğru değil; ama bizim sorunumuz sadece prim değil. Fatih Terim kadroyu büyük ölçüde doğru isimlerden oluşturmuştu. Ama dediği gibi eldeki malzeme buydu. O malzeme birde mücadele etmeyince ortaya çıkan da buydu işte. En büyük yıldızı Arda Turan olan bir takımdan beklentilerimiz belki de çok fazlaydı. Türk futbolunun genel ve büyük sorunları bu tip organizasyonlarda ortaya daha belirgin çıkıyor. Teşhis doğru olmadığı için tedavide hep yanlış yapılıyor.

Seyirci açısından bakacak olursak, Türkiye’deki hızlı tribüncülerin ekonomik şartlar nedeniyle her zamanki gibi yurtdışına çıkamaması nedeniyle meydan yine gurbetçi abilere bırakmıştı. Türkiye’dekiler ise Eifel’i Türk Bayrağı’nın renklerine bürüyerek katkı sağlamaya çalıştı.

Öte yandan kendi takımlarından yeterince canı yanan Bursasporlular bir de milli takımın kötü performansını görünce  soluğu sahada Fatih Hoca’nın karşısında aldılar! İlginç anlardı.

İzlandalılar ise diğer tribünlerce de taklit edilen o müthiş tezahüratlarıyla da ayrıca sempati toplarken, Kuzey İrlandalılar da “Will Griggs On fire” ile hem kendileri coştular hem de izleyenlerin kulaklarının pasını sildiler.

Rus Holiganların Marsilya sokaklarındaki İngiliz avı da ayrıca ilgiyle izlendi.

Sonuçta her öğesi ile ilgi ile takip edildi ve dünyanın en sevilen oyununun Avrupa’daki temsilcileri bir ay boyunca hünerlerini göstermeye çalıştılar.  En azından iyi vakit geçirdik diyebiliriz.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?