USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Kozacılık Folklörü

Kozacılık, Bursa'nın geleneksel üretimidir. Ailenin daha ziyade kadınları bu istihsalde görev alırlar. Gelirleri de kadınlara tahsis edilir; özellikle o para altın vesaire gibi ziynet eşyalarına yatırılırdı.

23-02-2016

Ekrem Reşit Rey, “Senenin muayyen gününde, beyaz örtülerle örtülmüş koca küfelerin içinde kapıları tellerle kapatılmış köy arabalarında, at ve merkep sırtlarında Koza Hana sevkedilen kozaların parlak beyazlığına” hayrandır.

Önceden evin serin bir yerinde, temiz bir kap içine İpekböceği tohumları saklanırdı. Bu tohumlar, Hıdrellez'den bir gün önce çıkarılıp, beyaz bir bez çıkın içine konulup, bahçedeki bir gül ağacının dalına asılırdı. Bir gün sonra, yani Hıdrellez günü ise, bu böcek çıkınını genellikle bir küçük kız tarafından oradan alınırdı. Buna halk arasında Hıdrellez Kaması denilirdi. Diğer yandan da bakım odası hazırlanırdı. Böcek bakım odasına, Nisan yağmurları tarafından ıslanmış kerevetler asılırdı. Hıdrellez kaması tohumlara, Nisan Yağmurları da kerevete sinince artık, İpekböceği tohumunun çıkınından çıkarma zamanı gelmiş demekti...

Heyecanla, evin en yaşlı kadını torbayı alıp, ilk önce bir süre göğsünde tutardı. Aslında bu gelenek çok eskidir. Çünkü, çok eskiden bu tohumlar için gerekli ısıyı sağlamak üzere, böcek tohumları bir hafta kadar kadınların koyunlarında tutulurdu.

İpekböceği tırtılları yumurtadan çıktığı zaman kahverengi veya siyah renkte ve tüğlüdür. Zamanla rengi açılır ve beyaz olur. Tüğleri de dökülür, yumuşak bir deri halini alır. Bir toplu iğne ucu kadar ufak olan bu tırtıllar, altı haftalık ömürlerinde, beş yaş yaşarlar. Her yaş, 7-8 gün sürüp, sonra bir-iki gün uyurlar. Böcekler bu kısa ömürlerinde dört kez uykuya dalarlar. Uyandığı zaman böceklere dut yaprağı verilirdi. Her uykudan uyanan İpekböceği'ne alaldı denirdi. Bu nedenle Kozacılar, her bir yaşa; birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü alaldılar derlerdi.

Artık 35-40 gün bahçede yemek yenir, ev süpürülmezdi. Böceklere, ikinci alaldıdan sonra dut dallarından döşekler yapılırdı.  Bu tarihten sonra böcek evlerinde müthiş bir tatlı telaş başlardı. İpekböcekleri büyük bir hışırtıyle, yüzlerce kilo dut yaprağını azgın bir şekilde kemirirek yerler ve gittikçe büyürlerdi. Evin erkeği, böceklere yaprak yetiştirmek için çırpınırdı. Eğer yaprak yetişmez ise, evdeki kadınların küpleri, bilezikleri satılır ama o yapraklar mutlaka bulunup böceğe verilirdi.

Herkes hoş bir telaş içinde iken, bazı evlerde ise bir sessizlik görülürdü. Çünkü bu evlerdeki böcekler yemekten kesilmiştir. Mahalleliyi bir telaştır alır, böceğe hastalık geldi diye. Herkes biran önce askıyı çıkartmak ister. Artık evlere nazar değmiştir. Çünkü koza bakan aileler için en büyük korku hastalıktır.  Bursa, 1840'lı yıllarda dünyanın en önemli ipek üretim merkezi idi. 1860'lı yıllardan sonra Avrupa kozasını saran Parbin hastalığı, kısa sürede ülkemize gelmiş ve ipek üretimimizi nerede ise sıfıra indirmişti. Ünlü Fransız hekim Pastör, 1870 yılında hastalıksız İpekböceği üretmişti. Ülkemizde ise halen batıl inançlarla hastalığa karşı mücadele ediliyordu.

Böcekler için en önemli tehlike hastalıktı. Bursa'daki İpek Enstitüsü'nde, 1905 yılında bir laboratuar kurulmuştu. Ancak ipekböceği hastalığına karşı halkın en önemli ilacı yüzyıllardır yine de batıl inançları olmuştu.  İşte, Kozacılar bu endişeler içinde, batıl inançlar ile ipek böceklerini hastalıktan koruyarak bakımlarını sürdürürlerdi.

“Son ‘alaldı’ya gelince böcekler kılavuz vermeye başlarlar. Kılavuz, böceğin ilk koza sarmaya başladığı andır. Böcek, başını kaldırıp birşey arıyormuş gibi sallanmaya başladığı zaman, ipek çıkarmaya başlayacak demektir. Bu arada, meşe ve çam gibi dallar, künelere dikine saplanır, böcek büyük bir hışırtı ile bu dallar arasında kendilerine yer bulmaya çalışırlar. İpekböceği, ipek sararken teneke çalıp gürültü çıkarmak eskiden bir gelenekti. Çünkü, bu gürültü nedeniyle böceğin ürküp, daha kısa sürede iplik saracağına inanılırdı. Oysa İpekböceği, kozasını her zaman üç gün içinde örerdi.

Böcekler koza örmesini tamamlayınca evde düğün bayram yapılırdı. Bu düğüne Koza Yolma Düğünü denirdi. Bir taraftan yenilip içilir, diğer yandan da koza çalılardan çıkarıp, yolunurdu. Dargınlar barışır, komşular koza yolmaya çağrılır, Koza Helvası yapılırdı. Genç kızlar; "Bursalı mısın kadifeli gelin", "Hey Bursalı Bursalı. Beli ipek korsalı" türküleriyle mahalleyi çınlatırken, yaşlı kadınlar ise; "Hikmetullah şehrinin bir tanesi. Oğlunun karnında yatar annesi" dizelerini mırıldanırlardı.”

“Böcekler askıdan çıkar çıkmaz hemen satılır. Çünkü koza içindeki böcek bir şekilde öldürülmez ise, 10-15 içersinde kozayı delen böcek, başkalaşım geçirerek kelebek olarak dışarı çıkacaktır. Bu durumda koza delindiği için, ipeğin değeri de düşecektir. Ayıklanan kozalar hoş bir telaş içinde en kısa sürede Bursa'daki Koza Hanı'na götürüldü. Çünkü yüzyıllardır, sadece bu handa koza alımı yapılmaktaydı. İpek gibi ince ve zarif, İpekböceği kadar vefalı Koza Hanı'nda, tellalların bağrışları arasında satılan kozaların paraları daha cebe girmeden, hemen yanında bulunan Bursa Çarşısı'nda harcanırdı. Bursa çarşısında kadınlara allı yeşilli giysiler ile, sarıliralar alınır, borçlar ödenirdi. Koza evinde ise, bir ayın yorgunluğunun semeresini görmek üzere, heyecan ve merakla aile reisinin dönüşü beklenirdi. Böylece; "sabır ve koruk helva ile, dut ağacı atlas olmuştur…"

Raif Kaplanoğlu