USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Osmanlı'nın İlk Hastanesi

Osmanlı'nın ilk hastanesi 1394 yılında Yıldırım Beyazit tarafından Bursa Yıldırım'da yapılan Yıldırım Darüşşifasıdır.

23-03-2016

Eski Türk filozof ve tabipleri insan sağlığına çok önem vermişlerdi. Ünlü Türk filozofu Buharalı Farabi (870-950) icat ettiği musiki ile ruh hastalıklarını tedavi ederdi. Manevi talebesi ve takipçisi Ibn-i Sina (980-1030) Şifa, Necat, Işarat ve bilhassa Kanunları ile on sekizinci yüzyıla kadar Avrupa Üniversitelerine ve tıbbına hâkim olmuştur. Tabiplerin üstadı Şeyh-ul Etıbba, Ebubekir Zekeriya Razi unutulacak kişilerden değildir. Bütün Türk devletleri gibi Anadolu Selçukluları da sağlığa çok önem vermişler ve Gıyasiyye, Şifaiyye adlarında şifa yurtları, hastaneler açmışlardı. On üçüncü yüzyılda kliniğin varlığı bilinir.

İslam Tıbbı Hint, Iran ve Grek tıbbından yararlanıp gelişmiştir. Emeviler devrinde başlayan, Abbasiler devrinde gelişerek artan tüm İslam coğrafyasında hastaneler yapılmaya başlanmıştır. Bu uygulama daha sonra da Türkler tarafından Anadolu'nun muhtelif kentlerinde darüşşlfalar inşa edilerek devam etmiştir. Daha sonra da büyük ölçüde OsmanlIlar tarafından sürdürülen bu geleneğin ilk halkası da Bursa Yıldırım Darüşşifası'dır. Avrupa'da cehalet karanlığı içinde, ruh hastaları, cinlerle gayri meşru münasebette bulundukları ileri sürülerek diri diri yakılırken Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezit, "Onlar zavallıdırlar; tedavi edelim" demiştir. Ve bu arada OsmanlIların ilk modern sağlık ve tıp bilimleri kurumu olan Yıldırım Darüşşifası'nı yaptırmıştır. (1390-1394).

Kaynaklarda belirtildiğine göre; 1389 'da haçlı ordularına karşı Kosova Meydan Savaşı'nda Padişah Hüdavendigar Sultan Murad şehid düşmüştür. Oğlu Yıldırım Bayezit hemen orada padişah olur. Babasının tahnid(mumlayamak için iç organların çıkartılması) edilen cesedi ile (bağırsakları için orada türbe yapılmıştır) kardeşi Yakub Bey'in cesedini Bursa'ya yollar. Onlara bir türbe yapılmasını zamanın yargıcı Şeyhülislam Mollafenari'ye yazdığı mektup ile emreder. Sonra düşmanı takip eder ve Sırp Sındığı Savaşı'nı kazanır. Böylece düşmanı sindiren Bayezit I Bursa’ya dönüşünde büyük imar faaliyetlerine girişir. Şehir merkezinde Ulucami, Medresesi, Kapan Hanı, Bedesten çarşıları ve hamam yapılırken bir taraftan da doğudaki tepeciklerden birinde Yıldırım Külliyesi; cami, medrese, okul, ilkokul, imaret, hamam ve Yıldırım Darüşşifası yapılır. III. Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt'ın yapıtlarından olan Yıldırım Darüşşifası, Yıldırım Külliyesi içinde yer alır. Külliye medrese, imarethane, hamam ve ortasında camiden oluşur. Yıldırım semtine hakim bir tepede bulunan Yıldırım Darüşşifası Külliyeye 300 m. mesafede, batı tarafında meyilli bir arazinin üzerine kurulmuştur. Arazi %14 meyillidir. Üzerine yapılan bina aynı eğimde kademeli olarak inşa edilmiştir. Osmanlı mimari eserlerinin zaruret bulunmadıkça emniyet ve sükun verici sağlam bir düzlüğe oturtulması zamanın gelenekleri arasında yer alır. Bu geleneğin burada bozulduğu görülmektedir ancak net bir açıklama bulunmamakla birlikte "Belki de hava şartları zorlamış olabilir" denmektedir.

Yıldırım Külliyesi'ne Uludağ eteklerinden su getirilmiştir. Su Akçağlayan suyu olarak bilinmektedir. Akçağlayan suyundan Namazgah Yeşil Hamam'ı ve Medresesi, Yıldırım ve Namazgah civarındaki bazı evlere verilmiştir. Yıldırım Külliyesi ve Darüşşifa'nın yapıldığı arazi Orhan Vakfı'na aittir. Darüşşifa'nın 1390 - 1394 yılları arasında yapıldığı genel kanıdır. Darüşşifa 30 x 52 m. boyutlarında dikdörtgen şeklinde bir binadır. Giriş kapısı kuzey cephesindedir. Ortada kademeli olarak yükselen avlusu vardır. Yapı ön cephe dahil tamamen moloz taşlardan yapılmıştır. Girişin iki yanında ikişer oda bulunmaktadır. Darüşşifa'nın avlusunun iki yanında 10'ar adet oda bulunmaktadır. Odalar 3.30 x 3.60 m. boyutlarındadır, avlunun uzun eksenine paralel molozlarla kapatılmıştır. Binanın güney cephesinde ortada 9.40 x 7.67 m. üstü büyük bir kubbe ile örtülü büyük bir salon; köşelerde de tonozlu 562 x 790 boyutlarında iki oda bulunmaktadır. 1390 - 1394 yıllarında yapılan bina; 1618'de 26.694 akçe, 1649 tarihinde 16.320 akçe 1669'de 12.320 akçe, 1671'de de 53.320 I ejkçe harcanarak tamirler görmüştür. Genel olarak bir medrese planında inşa edilen Darüşşifa 52 metre uzunluğunda, 30 metre genişliğinde olup 1560 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Giriş kapısının iki yanındaki büyük odalar hastaların ilk başvuru ve bekleme yerleridir. Bunun yanında hekim odası, muayene odası, eczane, öteki tarafta mutfak, tuvalet vardı. Ortadaki bahçenin çevresinde 0.73 x 0.73 metrekarelik tuğla ayaklara oturan kemerlerin taşıdığı tonozlu bir revak bulunmaktadır. Bahçenin ortasında bir şadırvan, iki yanında karşılıklı olarak onar oda vardır ki bu yirmi odada hastalar tedavi edilir. Odalarda ocak vardır. Ve tonozla örtülüdürler. Girişin karşısında 9.42 x 97.62 metrekare boyutlarında bir dershane, ayrıca üstü kiremitlerle örtülü kubbeli iki oda daha bulunmaktadır. Duvarlar tuğla hatıllı, kaba moloz taşla örtülmüştür. Kapı girişinde baklavalı ve yıldız, giriş eyvanında çapraz, pencere alınlıklarında altıgen ve yıldız, dehliz kemerlerinde de testere dişi tuğla süslemeleri vardır. Bu hastanenin inşası 1400 yılında bitmiş, hizmet sürekliliği için geniş gelir kaynakları gösterilmiş ve bir belge ile hukuki kesinlik verilmiştir. Bu belge Vakfiyye adı ile Şeyhülislam Mollafenari tarafından düzenlenmiştir. Yıldırım'ın ricası üzerine Mısır Memluk Sultanı Melik üz Zahir Berkuk, Arap dünyasının ünlü tıp adamlarından Şemseddin Ibn Sagir'i darüşşifaya hekim ve öğretmen olarak göndermiştir. Böylece Yıldırım Darüşşifası, Osmanlı döneminin ilk tıp okulu olma özelliğini de kazanmıştır. Vakfiyye'de hastahanenin gelirlerinden başka kadrosu ve aidatı da tespit edilmiştir. Şöyle ki: Bir başhekim, iki hekim, ıkı eczacı, iki şerbetçi (hastalara ilaç içiren görevli) ile beraber aşçı, ekmekçi ve hademe bulunmaktadır. Başhekime günde 12 dirhem nakit altın ile senede 20 mud (kile) buğday ve 4 mud pirinç, öteki iki tabibe günde 8'er dirhem altın ile senede 15'er mud buğday ve 2'şer mud pirinç, şerbetçilere günde 1 dirhem altın ile senede 12'şer mud buğday, eczacılara günde 2'şer dirhem altın senede 12'şer mud buğday, aşçı ve ekmekçilerin her birine günde 2'şer dirhem altın ve senede 12'şer mud buğday verilmektedir. Hastaların yiyecek, içecek ve ihtiyaçları için günde 260 dirhem altın ayrılmıştır. Darüşşifa genel tababet hizmetleri yanında akıl ve sinir hastalıkları tedavi merkezi olarak da ün kazanmış ve bu sağlık yurdunda Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa da bir süre tedavi edilmiş, sağlığına kavuşmuştur. Zamanla gelişerek 17. yüzyılın ikinci yarısında kadrosu on sekiz görevliye kadar çıkarılmıştır.

Çeşitli zamanlarda onarım gören Darüşşifa, on dokuzuncu yüzyılın ilk yarısına kadar etkinliğini sürdürmüştür. 1850-1855 yılındaki deprem ile büyük ölçüde hasara uğrayan Yıldırım Darüşşifa'sının daha sonraki yıllarda sağlık merkezi olmaktan çıktığı; hatta bir süre baruthane olarak kullanıldığı görülmektedir.

Bu nedenle de binaya ve semte baruthane denilmiştir. Zamanla tamamen harab olmuş 1944-45 yıllarında Sedat Çetintaş'ın yaptığı kazılarla kalıntıları ortaya çıkarılmıştır, iyice harap olmuş yapı 1991 Nisan'ında yeniden yapılırcasına köklü bir onarımdan geçirilmiştir. 2000 Yılında biten bu onarımdan sonra Göz Nurunu Koruma Vakfı'na tahsis edilmiştir ve bugün de göz sağlığı ile ilgili sağlık işlevine devam etmektedir.

Murat Kuter