USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Osmanlı'nın İlk Çinisi

OsmanlI'nın ilk çinisi İznik'te üretilmiştir.

23-03-2016

Çini bilindiği gibi bir yüzü sırlı, çeşitli motifler veya yazılarla süslenmiş, kil veya özel nitelikli topraktan yapılarak pişirilen levhaya verilen addır. Çinicilik bir sava göre, Uzakdoğu'dan ve adından da anlaşılacağı üzere Çin'den getirilmiş olabilir. Nitekim Türkçe'ye yerleşmiş adının da "Çini", yani "Çine ait" anlamına gelmekte oluşu, bu savı doğrular niteliktedir. Esasen Uzakdoğu'daki bu eski komşumuzda, bu sanat dalının ne denli ileri olduğu da bilinen bir gerçektir. En eski kalıntılar kilden kaplar halinde yapılan bazı çanak - çömlek ile süslü duvarları örmekte kullanılan bir yüzü boyalı tuğlalar şeklinde görülmektedir. Zamanla kaplar içindeki Sıvının sızmasını önlemek veya daha temiz ve dayanıklı olmasını sağlamak için, maden oksiti ya da cam gibi maddelerle sıvanarak pişirildi; zamanla da geliştirilerek özgün halini aldı. İlk örneklerine Ortadoğu'da Asur vc Babil yapıtlarında rastlanır. Daha sonra İran'da Dara sarayının duvarlarında görüldü. Oradan Orta Asya’ya geçti ve Türkler tarafından süsleme aracı olarak önemli ölçüde kullanıldı. Çinli ustalarca geliştirildi.

Arap coğrafyacı Yakup Hamavfye göre (XIII. yüzyıl), en kaliteli çinilerin Türkistan'da yapıldığını yazmaktadır. XIV. yüzyıldan itibaren Avrupa'da yaygın biçimde kullanılmaya başlanan çini, XV. yüzyılda Endülüs'te (Ispanya) en gelişmiş formuna ulaştı. Ancak XVII. yüzyıl başlarında Arapların Ispanya'dan sürülmesinden sonra yavaş yavaş değerini yitirmeye başladı. Bursa Ansiklopedisi'nde çiniciliğimizin öyküsü şöyle anlatılmakta:

Çiniciliğimizde İznik Osmanlı döneminde XVIII. yüzyıla değin İznik çiniciliği, çağın en ince ve en gelişmiş el sanatları arasında sayılmaktaydı. Ancak çiniciliğin İznik'te nasıl ve kesin olarak hangi tarihlerde başladığı; ya da bu el sanatının Iznik'e ne zaman, kimler tarafından getirildiği kesin olarak bilinmemektedir. Osmanlı döneminde İznik çiniciliğine ilk kez 1495 tarihli bir "hazine defterinde rastlanmaktadır. Bu defterde bir" kâse-i İznik" kaydı bulunmaktadır. Oysa kayıtlara geçmemiş de olsa, XIV. ve XV. yüzyıllar boyunca yapılan pek çok Osmanlı yapıtlarında kullanılan çinilerin İznik yapımı olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır Örneğin İznik'teki Yeşil Cami ile Bursa'daki Yeşil Cami ve Türbe, Murat II Camisi, türbeler; ayrıca Edirne'deki Muradiye Camisi vb.

XV. yüzyılın sonlarına değin süregelen ve "renkli sır" tekniğinin büyük gelişme gösterdiği bu ilk dönem İznik çiniciliğinde gözlenen özellikler şöyle anlatılır; Çininin pişirilmesinden sonra, yüzeyden yaldız ve süsleme motifleri, arabesk ve örgü işlemeli yaprak desenleri, çiçek motifleri ve yazı süslemeleri gibi ince işçilik gerektiren çalışmalar Bir sonraki XVI. yüzyıl, İznik çiniciliğinin altın dönemi olmuştur. Bu yüzyılın ilk yarısında çinilerdeki süslemeler eski özgün özelliklerini sürdürmekle birlikte, "rûmf", "palmet", "hayati" ve "lotus" gibi motifler çoğalmış, henüz kırmızı renk verme tekniği ortaya çıkmadığı için, bu renk verilecek bölümler sırlanmadan fırınlanarak sonradan boyanmıştır. Dönemin en özgün örnekleri İstanbul'daki Yavuz Sultan Selim ve Şehzade Mehmet türbelerindendir. XVI. yüzyıl sonlarında "renkli sır" tekniği terk edilerek "sır altı" tekniği kullanılmaya başlanmıştır. Bu çinilerde firuze, mavi, tatlı yeşil, kırmızı, açık lacivert, beyaz ve ara sıra da siyah renkler kullanılmıştır. Çini sanatı tarihinin ünlü "parlak mercan kırmızı"sı bu dönemde ilk kez İznik'te uygulanmış, ancak 40-50 yıllık bir sürenin sonunda ortadan kaybolmuştur. Bu parlak mercan kırmızısı işlemeli çiniler, İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda, Sokullu Mehmet Paşa ve Piyade Paşa camilerinde, Edirne'de de ünlü Selimiye Camisi'nde uygulanmıştır. Bu dönemin İznik'te üretilen çini eşya, kullanıldığı yerlere göre ?"kâs-s berây-i derice”, "ocak", "çeşme", "hane-i bas" gibi türlere ayrılıyordu. Ayrıca büyüklük ve biçimlerine göre de "kâse-i kebir",
ise "k'ase-i mahattat", "hatt", "mavi", "surh", "lale", "nakş-i lâle", "mermer", "nakş-i mermer" gibi adlarla anılıyordu. 1617 yılında yapımı tamamlanan Sultan Ahmet Camisi'nde yirmıbin143 parça İznik çinisi kullanılmıştır.

İznik'te üretilen çinilerin o sıralarda dışsatımının da yapıldığı, hatta Mimar Sinan'ın ardılı Mimar Davut Ağa'nın bu çinilerin Osmanlı ülkesi dışına çıkarılmasının yasaklanmasını istediği bilinmektedir. Ne var ki bu görkemli yükselişine karşın, XVII. yüzyılın ilk yarısından sonra İznik çiniciliğinde hızlı bir gerileme gözlenmektedir. Nitekim yapımı 1663'te tamamlanan İstanbul'daki Yeni Cami'de kullanılan ısmarlama İznik çinileri artık eski kalitesinde değildir, renkleri bozulmuştur. XVIII. yüzyılda İznik çiniciliği bütünüyle çöküş sürecine girmiştir. Çini yapımevleri birbiri ardından kapanmaktadır. Bunda kuşkusuz, imparatorluğun ekonomik bakımdan dar boğaza girmiş olmasının önemli payı olmalıdır. Eski kayıtlardan, 1716'da İznik'teki çini üretiminin hemen hemen lamamen durduğu anlaşılmaktadır. 1718'de ise, İznik'te kalan son çini ustaları İstanbul'a getirilerek Tekfur Sarayı yanında kurulan çini yapımevinde görevlendirilmiştir.

Çağdaş dönem İznik çiniciliği son yıllarda yeniden canlandırılmaya çalışılmakta, bu yönde olumlu gelişmeler sağlanmaktadır. Başta Eşref Eroğlu, Rasih Kocaman, Adil Can gibi çini ustalarının özel çabaları; özellikle de İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı'nın ve Uludağ Üniversitesine bağlı açılan İznik Meslek Yüksek Okulu'nun çalışmaları sonucu, İznik'te çinicilik yeni bir gelişim sürecine girmiş bulunmaktadır. 27-28 Ekim 1986’da Paris'teki Drouot Salonu'nda yüzlerce Türk ve Islâm sanat yapıtları için yapılan açık artırmada, İznik yapımı çini ve porselen eşya büyük ilgi gördü. Bu açık artırmada İznik üretimi parçalar 2.000 ile 10.000 dolar arasında alıcı buldu. 1988 yılı Ekim ayı sonlarında Yıldız Sarayı Silâhhânesi'nde açılan "Dördüncü Uluslararası Antika ve Sanat Fuarfnda, İznik'te XVI. yüzyılda yapılmış ve günümüzde dünyada sadece dört örneği bulunan bir çini tabağa, uzmanlarca yaklaşık 35.000 sterlin değer biçildi.

Murat Kuter