USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bursa'da Osmanlı döneminde giysiler

1888 yılında Bursa’ya gelen Celal Sezai, Ahmet Vefik Paşa'nın açtırdığı büyük caddeden geçerken halkın zeybekleri andıran milli giysilerini giymekte olduklarını görmüştü.

25-02-2016

Aynı yıllarda Bursa’ya gelen Mari de Launay da, Bursa’daki özellikle Yörüklerin yaşamları ve giysilerine ilişkin çok ilginç bilgiler vermektedir: “Bugün hâlâ Bursa'da Türkmenler vardır ki, Sultan-ı Rum’un kabilesi olarak anılan Selâtin-i Selçuki neslinden olan Karakoyunlu aşiretindendir. Eski atalarına son derece saygı duyan bu Türkmenler silah taşımazlar. Yaz mevsiminde Keşiş Dağı'ndaki yay-laklarına çıkıp tatlı pınarları çevresinde yaşarlar. Ovanın yaylaya, yayladan ovaya göçme sırasında Türkmenlerin kadın ve çocukları Doğu'ya özgü bir tarzda devlere binilip boş zamanlarını bir küçük değirmen aracılığı ile deve üstünde un öğütmeye veya yün eğirmeye hazırlanırlar. Devenin boynunda iki çuval asılıdır ki, bunun birin-de tahin diğerinde değirmenin öğüttüğü un vardır. Türkmenler süsü severler. Bunun için elbise, giysileri ve süsleri değerlidir. Yelek, salta, cepken ve şalvarlarıyla bunların tümünü örten kırmızı çuha kaputları bile altın işlemelidir. Çok geniş ve sarı sahtiyandan üretilmiş dizlikleri baldır ve ayaklarını örter. Başlarında eski geleneklere göre sert keçeden birer külah ile bunun üstünde pamuktan yapılmış bir sarık ile bir de mavi püskül vardır. Kadınların giysileri erkeklerinkinden çok farklıdır. Bunların ferzafesleri daha yumuşak keçeden üretil-miş ve sarık yerine renkli yemeni ile örtülüdür. İpekten kumaş ve sırma işlemeli bir cübbe şalvarlarını örter. Onun üstüne giydikleri sırmalı kaput topuklarına kadar iner. Ayakları dahi birer pabuç ile örtülüür. Bursa civarındaki köylerin çok zarif ve alımlı düğün giysileri, giyenin zenginliğini gösterir. Mavi, yada çuhadan üretilen ve süslerin üzerine ait olan yelek, şal gibi ipek ve serme işlemelidir. Onun üstüne giyilen cepken çok nefis bir şekilde sırma ile süslenmiştir. Tozlukların süsü dahi bunlardan aşağı kalmaz. Kırmızı dizbağları, tozlukları şalvara bağlanır. İpek kuşak, birçok dolamalarıyla sarılıyor. Beyaz yün-den örülmüş kırmızı yemeniler, giysinin en son parçalarını ve İzmir modası bir fes ise en belasını oluşturur. 3.500 krş ile ancak yapılabilen bu elbisenin bu kadar değerli olması, el işlemeli olmasındandır. Gelinin başı dağınık püsküllü bir fes ile örtülüdür. Kaynın parlak bir renkte olan giysisi ile entari ve şalvarı, bunların üzerindeki işlemeli Bursa ipek fabrikacıları yarışır gibidirler. Bu giysiyi iktiza edenlerin belini çok güzel bir şal, ayakları ise kırmızı ve işlemeli bir pabuç örter”158 (Kaplanoğlu/Günaydın 2000: 152 vd).

“Yahudilerin büyük bölümü kuyumculuk ve ticaret ile bankerlik yapmaktaydı. Genellikle de aracılık ve seyyar esnaflık yapan Yahudiler, kentin bir ayrı mahallesinde yaşamaktadırlar:159 “Yahudi kadınları Doğu'nun diğer kentlerinde olduğu gibi gerek evleri içinde gerek sokakta tümüyle başka giysi giyerler. Hele bu kadınların başlarına giydikleri hotozun içine saçlarının gölge-sinde varıncaya kadar saçakları gibi garip ve ilginç bir şey olmaz. Yahudi kadınların giydikleri bu hotozlar Avrupa kadınlarının tepelerinde olan korkunç bir kubbe kadar büyük değildir. İpek kumaştan yapılmış önü açık entari üzerine bir şal kuşak sararlar. Daha üstüne bir hırka giyerler. Ayaklarına sarı pabuç giyerlerdi” 160 (Kaplanoğlu/ Günaydın 2000: 152 vd).

Raif Kaplanoğlu