USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bursa Planları

Helen ve Roma döneminde kentler, imparator ve krallar tarafından bir plan çerçevesinde kurulmaktaydı.

11-02-2016

Anadolu’da İ.Ö. V. yüzyıldan itibaren ızgara planlı kent yapıları görülmektedir. Bu kentlerde, yollar birbirine dik olarak uzanmaktaydı. Nikaia/İznik kenti, ızgara planlı yapıların en önemlilerinden biridir. Bu konudaki diğer bir örneği Apollonia’da vermek olasıdır. Bursa’nın bazı caddelerinin de Osmanlı devrinde dik olduğu anlaşılıyor. Örneğin Hisar Kapı ile Kaplıca Kapısı arası ile bu caddeyi kesen ve Hisar Kapı ile Yer Kapı arasındaki Kavaklı Caddesi ile, Hisar Kapı ile Kaplıca Kapı arasındaki Ortapazar Caddesi, Roma-Bizans devrinden bu yana varlığını koruduğunu düşünüyoruz.

Roma devrinde, Bithyina kentlerinde büyük yatırımlar yapıldığı anlaşılıyor. İznik, Mudanya ve Apollonia’da tiyatro binaları, hemen her kentte de gymnasium vardı. (Menthon, 1935: s.48)

Bursa’da en önemli yatırımların Trianus döneminde yapıldığı anlaşılıyor. Bu dönemde, yapıların yapımında ne kadar dikkatli olunduğu ve kentteki mimari öğelere ne kadar önem verildiği. İ. Ö. II. yüzyılda Bithynia’ya vali olarak gönderilen Genç Plinius’un İmparator Trianus’a yolladığı mektuplardan, bu konudaki bilgileri ayrıntısıyla öğrenebilmekteyiz. İmparator Trianus’un Plinius’a yanıtları da, Bithynia’nın kent dokusunu ve politikasını göstermesi açısından çok önemlidir.

Bithynia kentlerinden Bursa, İznik, İzmit, Apollonia gibi kentler, Bizans devrindeki pozisyonlarını bir ölçüde sürdürmüştür. Türkler göçebe bir kavim olmalarına karşın kısa sürede ele geçirdikleri kentleri yeniden kurup geliştirdiler.

X. yüzyıldan sonra Müslüman ve Türk akınları sonucu kırsal alandan gelen özellikle durumları iyi olan kişiler Hisar’da yerleşmişlerdir. Yine bu tarihlerde, kırsal manastırların bir kısmının da, faaliyetlerini kentte sürdürdükleri anlaşılıyor. İşte bu kaçgunların kentlerin mimarisini de etkileyerek, çok sıkışık kent modelleri oluşturulduğunu düşünmekteyim. Dar ve girintili çıkıntılı sokaklar, çıkmaz sokaklar hep bu döneme özgü olmalı. Belki de Bursa’daki sur içinin o sıkışık mimari dokusu, bu döneminin hatırasıdır. Osmanlı döneminde de bu sıkışık ve karmaşık doku planının çok değişmediği görülüyor. Yine bu kaçgun döneminde, kırsal alandan kaçıp gelen, ama kent içinde yerleşmesine izin verilmemiş fakir köylülerin, yaptıkları derme-çatma barakalarla, sur dışındaki varoşları oluşturduğu anlaşılıyor.

Kuruluş dönemindeki Osmanlı şehirlerinden hemen tamamı, Bizans’tan devralınan mekânlardır. Bursa, Orhaneli, İnegöl, İznik, Mudanya, Gemlik, İzmit, Akhisar, Mekece gibi. Bunların tümü eski Bizans kentleridir. Yenişehir istisna; onu bir Osmanlı -Türk şehri sayabiliriz(58). Bu da, Osman Bey ve kabilesinin tümüyle göçebe bir topluluk olduğu iddialarını çürüten önemli bir örnektir. Bursa ve İznik’e yerleşen din adamları ve şeyhlerin de neredeyse tamamının Horasan kökenli olması, ayrı bir kanıt sayılmalıdır.

Orhan Bey, Bizans’tan zorlukla fethettiği kaleleri aldıktan sonra, kentleri kalenin dışına taşımıştır. Örneğin İznik ve Bursa’da yaptırdığı külliyesini, kentin surları dışında yaptırmıştır. Yine bugün ayakta olan Orhan Bey’in Gürle, Yarhisar‘da yaptırdığı cami ve hamamlarını da sur dışındadır. Orhan Bey’in, birkaç yılda bir el değiştiren Orta Çağ kaleleri yerine, kenti sur dışına taşıma isteği, kendisine olan güveni göstermektedir.

I. yüzyıl Bursa’sında modern anlamda güzel bir alan bulunduğu anlaşılıyor. İmparator Trianus’un özel temsilcisi Plinius'un mektuplarında, Bursa kentinin özgün yapıları ile bu tarihteki kent görüntüsü tasvir edilir. Roma dönemi Prusa/Bursa’sında, diğer büyük Roma kentleri gibi bir kütüphane, gymnasium, stadyum, hamam, hipodrom, üstün tapınaklar ve sütunlu bir alan vardı. (Menthon, 1935: s.48) Bugün Hisarkapı/Tophane ile Hastane/Kaplıca Kapısı arasında olan kent meydanının tam ortasında da bir dikilitaş üzerinde İmparator Trianus’un heykeli olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. İmparator adına yapılmış tapınak, olasılıkla bugünkü Tophane bölgesindeki eski manastırın olduğu yerde idi. Bu tapınağın keşişinin kent yönetiminde oldukça etkili olduğu belgelerden anlaşılmaktadır.

Bizans döneminde Bursa’nın kent yapısının uzun süre değişmediğini, ilgisizlik nedeniyle kamusal binaların yıkılsa da, kent dokusunun değişmediğini düşünüyorum. En azından kent alanının bulunduğunu sanıyorum. Ancak XI. yüzyıldan sonra, Türklerin bölgeye gelmeleriyle kent içi planı değişmiştir. Çünkü, Türk saldırıları nedeniyle sur içindeki kentin nüfusu, daha güvenli olduğu gerekçesiyle artmıştır. Bunun da kentte dar ve çıkmaz sokakların doğmasına, kent meydanlarının yapılaşmasına yol açtığını sanıyorum. Çünkü kaynaklara göre, özellikle kırsal alandaki birçok tapınağın bu dönemde kent içine taşındığı bilinmektedir.

Türkler Bursa’yı aldığında, kent planında önemli bir değişiklik yapılmadığı anlaşılmaktadır. Hisar içindeki, bugünkü Tophane bölgesindeki Saint Elie Manastırı’nın bir bölümüne önce Osman Gazi’nin mezarı gömülüp türbe yapılır, sonra da manastır, cami ve medreseye dönüştürülür.

Bursa şehrinde yapılan yapılar, hiçbir zaman önceden planlanmamıştı. Her isteyen, kendi arsası üzerine bildiği gibi evini yapardı. Bugünkü eski Bursa’nın karmaşık ve çıkmaz sokaklarının nedeni buydu. Sadece Bursa’daki sultanlara ait külliyelerin yerleri önceden planlanmaktaydı. Külliyeler, kentin dört bir tarafına dengeli bir biçimde, olasılıkla planlanarak yapılmıştı. Bunun nedeni, kentte yaşayanların bu külliyelerden aynı oranda yararlanma düşüncesi olduğu kadar, daha çok da yapılan eserlerin görkeminin yüceltilmesini istemekti.

Orhan Bey, külliyesini surların doğusunda yaparak, kentin genişleme yönünü belirlemişti. Ama sonra I. Murat’ın külliyesini Çekirge’de, Yıldırım Bayezıt da bugünkü Yıldırım semtinde yapmasını, kentin buralara kadar gelişmesinin planlanmasıyla açıklanamaz. Çünkü Bursa, 1960 yılına kadar asla bu külliyelere kadar genişlememişti. Külliyelerin yapılış yerlerinin belirlemesinde en önemli unsur, anıtlarının görkemi ve her yerden görünmesini sağlamak üzere yüksek tepeler arama kaygısıdır. Bu kaygılarında çok haklıdır Sultanlarımız. Ne kadar yüksekte yapılmış olsalar bile, bugün apartmanlar ve görgüsüzlük önlerini kapamış, tarihi yapılar, adeta görünmez kılmıştır.

Bursa’nın ilk planları Cumhuriyet döneminde yapılmıştı. Gerçi Ahmet Vefik Paşa döneminde, 1855 depreminin yarattığı yıkıntılar fırsat bilinerek, kentin eski planlarında önemli değişiklikler yapılmıştır. Ama bu değişiklikler, modern bir planlamadan çok, Vefik Paşa’nın garip kişiliğinden kaynaklanan keyfi uygulamalardır. Arabasıyla Bursa sokaklarına çıkar, sonra da özellikle çıkmak sokaklara girip, “valinin arabası durdurulmaz” deyip, yolu açtırırmış. Bursa’daki  çıkmaz sokakların çoğu böyle açılır(59). 93 Göçmenleri de, planlı mahalleler kurarak yerleştirilmiştir. İntizam, Rusçuk ve Çırpan Mahalleleri Bursa’da kurulmuş ilk planlı mahallelerdir.

Vefik Paşa’nın müfettişliği  döneminde Viollet  le Duc’ün öğrencilerinden Lêon Parvillêe Bursa’ya çağrılarak başta Yeşil Külliyesi olmak üzere Bursa’da bazı yapıların restorasyonlarına katılmıştı. Ahmet Münir Paşa (1891-1897) valiliği sırasında Maksem Caddesi'ni açmaya başlamış. Günümüzün en önemli olan ve yoğun biçimde kullanılan ulaşım aksları Fevzi Çakmak-Santral Garaj bağlantısı, Cumhuriyet Caddesi, Çakırhamam Stadyum arası Vali Müm­taz Paşa (1903-1906) döneminde açılmıştır. Hanlar Bölgesi’nin kuzeyinden geçen Hamidiye/Cumhuriyet Caddesi, Reşit Mümtaz Paşa (1903-1906) döneminde açılarak, kent siluetinde önemli değişiklikler yapılmıştı.

Bursa kentinin ilk planlama çalışması 1924 yılında, Alman Karl Lörcher tarafından ya­pılmıştır. 1912'de elde edilen halihazır harita üzerine bahçeli konutların etkisi al­tında, varolan dokuyu tamamen yok saya­rak hazırlanmış olan bu plan uygulanmamıştı. Bu nedenle, İstanbul’u planlamakta olan Henry Prost’a yeni bir plan yaptırılma gereği duyulmuş, böylece 1940 yılı Prost Planı ortaya çıkmıştır. Prost planı, bir yandan kentin yollarını motorlu araçlara uygun hale getirmeyi amaçlıyor, diğer yandan Bursa ovasını bir ölçüde yerleşmeye açıyordu. (Kuşdil, 1993; 201)

Prost Planında, Gemlik yolu üzerinde bir bölümün sanayiye ayrılması öngörülmüştü. Darmstad, Gazcılar, Fo­mara ve Atatürk Caddeleri bu plan karar­larına göre açılmıştır.

1958 yılındaki büyük Kapalıçarşı yangını, kentin yeniden planlanmasını gerektirdi. İller Bankası ile Emlak Bankası'nın desteğinde Bursa'da İmar Planlama Bürosu kurulmuş, Mimar Emin Canpolat'ın başuzmanlığında çalışma­larını sürdüren büro, 1960'da İtalyan Luigi Piccinato danışmanlığında Bursa Nazım Planı'nı hazırlamıştı. Piccinato Planı, kuzeyde ova kenarında yeni bir eksen oluşturarak kentin gelişmesini yeniden doğu-batı eksenine oturtmaya çalışıyordu. Kentin, Ankara-Bursa-Mudanya yolu üzerinde doğrusal bir biçimde gelişme­si önerilmişti. Piccinato’nun, özellikle Kapalıçarşı’daki planlamasında, yeni yapılar yapmasına izin vermesini, Bursa’ya yapılan büyük bir ihanet olarak görüyorum. İlk kaçak yapılanmalar bu dönemde görülmeye başlar.

1974 yılında Demirtaş, Kestel, Gürsu, Gö­rükle, Çalı, Kayapa, Hasanağa ve Akçalar Belediyesini de içine alan bir Nazım Plan hazırlanmıştır. 1974 Planıyla Bursa, 1980 yılı için üç-üç buçuk katı bir büyüme öngörürken ova, olabildiği kadar korunmaya çalışılmıştır. 1977 yılında ise "Ova Koruma Proto­kolü'' hazırlanarak, Bursa Ovası'nın koruna­cak kesimleri belirlenmiştir. Ancak bu proto­kol, gerek kaçak yapıları, gerek­se sanayi kuruluşlarının ovaya yayılmasını önleyememiştir.

1974 Planına göre; Ankara-İzmir karayolu biraz kuzeye alınmış, yeni karayolu, kentin kuzey yönündeki ge­lişmesinin sınırı sayılmıştır. Karayolu­nun kuzeyinde köy yerleşmeleri, sana­yiciler ve Demirtaş Sanayi Bölgesi bulunmaktaydı. İlk Organize Sanayi Bölgesinin Bursa'da düşü­nülmesi, Bursa'nın ülke içindeki önemini arttır­mış, nüfus ve kentsel gelişimi oldukça hızlandırmıştır.

1978 yılında bir komisyonun yaptığı ça­lışmalar sonucunda, “Bursa Tarihi, Doğal ve Arkeolojik Sit Alanları” belirlemiş ve 'Bursa Arkeolojik, Doğal ve Tarihi Sit Alanları Koruma ve Geliştirme Planı' yürürlüğe konulmuştur.

1984 Planında ise İnegöl, Gemlik, Karacabey, Mustafakemalpaşa, Mu­danya ve Yenişehir ilçelerini de içine alan Bursa Metropoliten Alanı olarak tanımlanabilecek bir çalışma yapılmıştır.

1994 yılında, Bursa 2020 Eylem Planı adı altında yapılan çalışmalar, ülkemizde örneği olmayan biçimde hazırlanmıştı. Bugün kadar kent planlarının çoğu, Bursa’yı tanımayan yabancılarca yapılmıştı. Dahası, sadece birkaç kişinin katkısıyla. Oysa kent planlarının uygulanabilmesi için, o kentte yaşayanların fikirleri ve onayı alınmalıydı. Nitekim 2020 Eylem Planı, Bursa’nın tüm meslek odaları, üniversite, basın, sivil toplum örgütleriyle, ilgili kamu kuruluşların ortak ürettiği bir plan olmuştur. Her yönüyle tartışılıp, Şehir Konseyi’nde de  kabul gören bir plan. 1/100.000 ölçekli  Strateji Planı, Türkiye’nin  ilk örneklerinden olup bir model olarak gösterilmektedir(60).

Osmanlı şehirleri, mahallelerden oluşan bütün olduğu için, sorunlar mahallelerde tartışılıyordu. Tüm şehri ilgilendiren konuların da cuma camisi olan Ulucami’de, cuma günleri tartışıldığını düşünüyoruz. Çünkü bu caminin zaman zaman mahkeme binası, zaman zaman eğitim kurumu olduğu düşünülürse, Bursalıların sorunlarını Ulucami’de tartıştıklarını söyleyebiliriz. Belki de bu nedenle gereğinden çok fazla geniş, ferah ve havuzu bile olan mekân olarak tasarlanmıştır. Gerçi alanlar açık olur ama, Ulucami’nin bu açıdan alan işlevini gören bir mekân olduğu söylenebilir.

Bursa’da batılı anlamda ilk meydan kültürü, 1855 depremi sonrasında kentte yapılan onarımlar sırasında oluşmuştur. Meydan olarak anılan bu yerler, daha çok bazı boş alanlardır. Meydancık Mahallesi de böyle bir yerdi(61).

Bursa’da modern anlamda yapılmış ve bu amaçlarla kullanılan iki önemli alan vardır. Bunlardan ilki Tophane/Osmangazi Meydanı’dır. Bu alandaki ilk düzenleme Ahmet Vefik Paşa döneminde yapılmıştır(62).

XIX. yüzyıldan başlayarak Osmangazi Meydanı, bazı resmi törenlerinin yapıldığı bir alan olmuştur. Özellikle de milli bayramlarda mutlaka uğranılıp, en azından türbelerde dua edildiği bilinmektedir. Bu gelenek, günümüze dek gelmiştir(63). Hatta 1880’li yıllarda bir de saat kulesi yapılarak, alan özelliği pekiştirilmek istenmiştir. (Bursa, Sayı 105, 4 Kanunusani 1308/1310)

Bursa’daki ikinci meydan, 1908 yılından sonra Yeşil külliyesindeki boşlukta oluşturulmuştur. Meşrutiyet döneminde düzenlenerek, Hürriyet Meydanı adı verilmiştir. (Bursa Mecmuası, Sayı 4, s, 49, 1918) Bu tarihlerde yapılan törenlerin büyük bölümünün, bu alanda yapıldığı gazetelerden anlaşılmaktadır. Bugün oldukça ufak ve dar olarak görülen bu alan, günümüzdeki Cumhuriyet Alanının tüm işlevini yerine getirmeye çalışmıştır. Hatta bu alanda yirmi bin kişinin toplandığı bile savunulur(64).  

Çağdaş anlamda Bursa’nın ilk alanı Cumhuriyet Alanı olmuştur. Tıpkı binlerce yıl öncesi Bursa’sında olduğu gibi tüm resmi binaların toplandığı, Batılı anlamda bir gerçek alan. Aslında bu alanın, 1880’li yıllardan başlayarak oluşmaya başladığı görülür. Hükümet binasının burada olması nedeniyle Hükümet Meydanı olarak anılan bu meydanda birçok resmi binaların olduğu -bugünkü kadar geniş olmasa da- bir alan vardı(65).

Önceleri Valilik Binası’nın çevresi de duvarlarla çevrili idi. 1920 yılında artık, Hükümet Meydanında bazı resmi törenlerin de yapıldığı en önemli alan olduğu anlaşılıyor. (Millet Yolu, Sayı 100, 4 Haziran 1920)

I. Dünya Savaşı'ndan önce çıkan yan­gında bu yapılar yanarak yok olmuştur. Bir süre Hükümet Binaları Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Perşembe Hamamı yanındaki eski tütün deposu civarındaki binaya taşınmıştı. I. Dünya Savaşı sonunda o da yanınca, bugünkü Hükümet Binaları, 1927 yılında yapılmıştır. Alanın ortasında bulunan Atatürk Anıtı’nın yapımına 1925 yılında başlanıp, 29 Ekim 1931 tarihinde açılmıştır. Bugün birçok yeni alan oluşturulmuş olsa da, modern anlamda kent merkezini oluşturan yer, Cumhuriyet Alanı’dır.

Raif Kaplanoğlu