USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
Spor

Hamzaoğlu "Bursaspor beni kahraman yapabilir"

Bursaspor Teknik Direktörü Hamza Hamzaoğlu Bursaspor Dergisine konuştu.

Hamzaoğlu
11-01-2016 10:16
Google News

Türkiye topraklarına vardıklarında bir traktörün ardından İzmir’in yolunu yutan ve oraya yerleşen küçük bir çocuk…

Soğuk bir kış günü Ege’de yeni bir hayata başlayan ailenin 7 yaşındaki oğlu, Altay kulübünde futbola adım atıyordu…

İzmir’de başlayan serüven, Galatasaray’a transfer olmasıyla zirveye çıktı…

Aktif futbolculuk yaşamının ardından yeşil sahalardan kopmamaya karar verdi ve yolunu teknik direktörlük rotasına çevirdi…

O rota 2015 aralığında onu Bursaspor ile buluşturdu…

Futbol oynadığı dönemde anlaşmanın eşiğinden döndüğü yeşil beyazlı camiaya bu kez teknik patron olarak geldi Hamza Hamzaoğlu…

Son derece mütevazi, sabırlı, ne istediğini bilen, aynı zamanda savaşçı bir ruha sahip…

Hamza hoca ile Bursaspor’a gelişini, ilk izlenimlerini, hedeflerini ve hayallerini uzun uzun konuştuk.

Tabii ona karşı elimizden kaçırdığımız iki kupa maçını da…

Zaten konu oraya gelince, “İki kupa borcum var, onları ödemeye geldim” diyerek espriyle karşılık verdi…

Kulübün potansiyeline, taraftarın gücüne, camianın büyüklüğüne, 2016 yılına inanarak, umutla ve heyecanla işe koyulduğunu dile getiren Hamza hoca, özlenen Bursaspor’un uzakta olmadığını söylüyor…

7 yaşında Yunanistan’dan Türkiye’ye göç edip İzmir’de yeni bir hayata başlamış ve futbola burada adım atmış bir isimsiniz. Öncelikle sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?

Sizin de bahsettiğiniz gibi 1977 yılında Yunanistan’dan Türkiye’ye göç ettik. Meriç Nehri Üzerinden kano ile karşıya geçip traktörle tarlaların arasından bizi bir yerde bıraktılar. Sonra bir taksi gelip bizi Keşan’a götürdü. Sabah da emniyete gidip teslim olup oturma izni istedik. Tam geri gönderilecekken, oradaki polis daha önce Türkiye’ye gelip oturma izni alan amcamın tanıdığı çıkıyor. Babam amcamın adını söyleyince polis tesadüfen tanıyor. Daha sonra trenle Edirne’den İstanbul, oradan İzmir’e geliyoruz. İstanbul’a Sirkeci’ye geldiğimizde babamla balık ekmek yemiştik ilk… Bunu da hiç unutmam.

Futbol hikayeniz nasıl başladı hocam?

Şortu üzerinde futbol oynamaya her an hazır bir çocuktum ben... 13-14 yaşındayken Altay ile başladım futbola. Alt yaş gruplarında yer aldım ama nüfusum çıkmadığı için lisans alıp resmi maç oynayamadım. Altay’da genç takımda bir hocam vardı. O tanıdığı birini devreye sokarak nüfusumun çıkması için uğraş verdi. Ankara’ya gittim nüfus çıkarmak için. Dönüşümde -15 gün içinde gelir- dediler ama 3 ay bekledim. O ara sakatlık yaşadım. İyileşme döneminde mahalle takımında oynarken İzmirspor’un hocaları görüyor beni. Şimdiki yardımcım Yıldırım Hoca… Altay’dan hiç resmi maç oynayamadan İsmirspor’a geçtim. Yıldırım Hoca ve yöneticilerimiz girişimde bulundular ve nüfusum nihayet çıktı.

Hamzaoğlu soyadını nasıl almışsınız?

Yunanistan’dan Türkiye’ye geldiğimde mahalledeki Fatih Sultan Mehmet İlkokuluna kaydım yapıldı. Okul müdürü “Çocuğu sınıfına çıkartın. Ders başladı. Geri kalmasın. Sınıf öğretmeni sınıf defterine kaydetsin” diyor. Babamla beraber sınıfa giriyoruz, ders başlamış. İsmail Temizel diye bir öğretmenimiz vardı. Babama çocuğun adı ne diye soruyor, o da –Hamza- diyor. Soyadı ne? diyor… Babam da ‘Biz Yunanistan’da soyadı kullanmıyoruz ki’ diyor. Öğretmen dedemin adını soruyor. Babam da –Hamza- diye yanıt veriyor. Öğretmen de “Ee tamam o zaman Hamza Hamzaoğlu diye yapalım kaydını” diyor. Hamza Hamzaoğlu diye ilk sınıf defterine yazıldı adım. Bizim ikametgahlar her sene değişiyordu. Bu arada tabi amcam bizden önce gelip Türkiye’ye yerleştiği için o soy isim olarak İyişen’i alıyor. Sonra bir süre İyişen soyadını kullanıyoruz. Böyle bir git gelli durum var yani. Orta okulda soyadım İyişen olarak geçiyor mesela... Nüfus çıkacağı gün bir bakıyoruz nüfus cüzdanlarımızda soyadımız Hamzaoğlu… İlk yazılan ile vermişler nüfusu (gülüyor). Sonra Hamzaoğlu olarak kalıyor soyadımız.

Altay ile başlayıp 2004 yılında Beylerbeyi’nde noktalanan bir futbolculuk kariyeriniz var. İzmirspor’dan Fatih Terim’in tavsiyesiyle Galatasaray’a transfer olup oradaki ilk resmi golünüzü de Bursaspor’a atmışsınız…

İzmir karmasında oynuyordum. Ama özel maçlarda sadece… Sonra Fatih hoca Piontek ile beraber milli takım ile bir proje geliştiriyorlar. Türkiye’de Ümit takım yaş kategorisini tarıyorlar. 11 bölgeye ayırıp seçmeler düzenliyorlar. İzmir bölgesindeki seçmeye ben de katılıyorum. Ama tabi çok çocuk var ve herkes ispat çabası içinde. Bana çok fazla top gelmiyor ve ben de gösteremiyorum kendimi. Orada seçilemiyorum. Fakat seçilen grup İzmir’de kampa giriyor tesadüfen… İzmirspor ile de hazırlık maçı organize ediliyor. Atatürk Stadı’nda gece maçı yapıyoruz Ümit Milli Takım aday kadrosu ile... Oynarken Fatih hoca beni orada görüyor. O gün iyi de bir oyun ortaya koydum, bir gol attırdım. Seçmede seçilmiyorum ama o maçta dikkatini çekiyorum. Bir sonraki kampa çağırıyor. Hatta kendi ifadesi, “Bizim takımı bırakıp karşı takımın sol bekini izledim” diyor. Böylelikle ümit milli takımda oynamaya başlıyorum. Fatih Hoca daha sonra Galatasaray’a tavsiye ediyor. Mustafa Denizli de o sıralar teknik direktörü oranın. Mustafa Denizli’nin yardımcı hocası Raşit Çetiner de beni Ankara’da karma maçlarında izliyor. Raporlar sonucunda Galatasaray’a transferin gerçekleşiyor. Oradaki ilk resmi golümü de Bursa’da 4-0 kazandığımız Bursaspor’a karşı atmıştım.

Şimdi Bursaspor Kulübü’ne teknik direktör olarak geldiniz. Bursaspor’a geliş hikayenizi bizimle paylaşır mısınız?

Galatasaray’dan ayrılış şeklime üzüldüm tabi… Bana göre hak etmediğim bir şekilde ayrıldığımı düşünüyorum. Ama futbolda bunlar oluyor. Bu kararları verenlere de her zaman saygı duyuyorum. Bir süre çalışmama kararı almıştım aslında. Bir sene çok yoğun geçmişti. Dinlenmek istedim. Bu arada Bursaspor Ertuğrul hoca ile ayrılınca -acaba teklif gelirse olur mu?- diye kendi kendime düşünüyordum. Ertuğrul hoca ayrıldıktan sonra benimle ilgili bir kamuoyu olmuş Bursa’da... Beni Bursa’daki dostlarımızdan biri aradı. “Hocam Bursa’daymışsın” dedi. Ben de o arada ailemle birlikte Roma’daydım. Şehrin acayip çalkalandığını söylediler. Bunu duyunca ben de heyecanlandım açıkçası. Taraftarı biliyorum, inanılmaz bir potansiyel. Bu gücü birleştirip Bursaspor’un lehine kullanabilirsek çok güzel şeyler yapılabilir diye düşündüm. Stat bitiyor, daha önce şampiyon olmuş bir şehir var. Bu hedefleri koyabilecek bir potansiyel var. Ben bunları düşünürken, tabi beni arayan olmadı (gülüyor). Ben de hiç ses çıkmayınca, yurt dışında çalışıp orada futbol kültürünü alayım, yabancı dilimi geliştireyim diye düşünmeye başladım. Arayan soran da olmayınca tamamen hedefimi yurt dışına çevirdim. Türkiye’den de 4 takım teklifte bulundu. Geri çevirdim. Daha sonra bir gün, eşimle birlikte Almanya’ya gidiyordum. Tam uçağa bineceğim, uçuş kartlarını verdik, telefonum çaldı. Numarayı da tanımıyorum. Baktım başkanımız Recep Bölükbaşı. “Hocam biz seni takımımızın başına düşünüyoruz, görüşebilir miyiz?” dedi. “Başkanım ben yurt dışına çıkıyorum, hatta uçağa binmek üzereyim” dedim. “Binme, kal” dedi. Ama tabi o anda artık dönme şansım yoktu. Eşim de yanımdaydı. “Başkanım yurt dışında bekleyen dostlarım var. Gitmem gerekiyor” dedim. O da “dönüşte görüşelim o zaman” dedi. Bir hafta Almanya’da kalacaktım. Ancak başkan 2 gün sonra tekrar aradı. Baktım ki baya ciddi olarak düşünüyorlar. Bu iki günlük süre zarfında eşimle de oturup konuştuk, değerlendirme yaptık.  Daha sonra olabileceğini düşünüp başkan ile randevulaştık. Türkiye’ye dönüp başkanla İstanbul’da buluştuk. Çok da uzun sürmedi görüşmemiz.

Bursaspor tercihinizdeki en önemli etkenler nelerdi?

Akhisar’daki yapmaya çalıştığım şeyden de anlaşılacağı üzere, bir şeyler ortaya çıkarmayı, bir şeyler üretmeyi seven bir hocayım. Mevcut olan potansiyelle beraber başarı yakalamak değil,  o başarıyı geliştirip daha ileri taşımak isteyen biriyim. Bursaspor’da o potansiyeli görüyorum. Milli takımlarda çalışırken de altyapısının çok iyi olduğunu görüyordum. Burada gerçekten iyi işlenirse çok yetenekli çocukların olduğunu biliyorum. Bunları hayal ederek geldim. Kendi içimizden yetiştirdiğimiz yeni isimler, buradaki genç çocuklara bir dokunuş, hayatlarına farklı bir şeyler yaratabilmek beni heyecanlandırdı. Takım her ne kadar sezona kötü başlamış olsa da, sonuçta Ertuğrul hoca ile çalışmış. Sevdiğim ve çalışmasına inandığım bir arkadaşım. Mutlaka bir şeyler katmıştır dedim. Bu oyuncuları aldıysa iyi oyunculardır. Biz de bunlardan bir şeyler yapabiliriz. Hedeflerini, moralini, güvenini kaybetmiş takıma belki bir güven aşılayabiliriz dedim. Şehri tekrar canlandırabiliriz, bu potansiyeli harekete geçirebilirsek başarıyı yakalayabiliriz diye düşündüm. Şu ana kadar gördüğüm şey de bu doğrultuda. İnşallah yanılmıyorumdur. Bundan sonra da çok daha iyi bir şekilde yolumuza devam edeceğiz. Kulübün şampiyonluk yaşamış olması, taraftarın takımını her zaman sahiplenmiş olması ve o desteği vermesi, altyapı, tesisler ve yeni stat karar vermemdeki en önemli etkenlerdi.

Genel bir görüş vardır, Bursa zor şehir, diye… Şampiyon olmadan önce de şampiyonluktan sonra da, daima başarı isteyen bir profil vardır bu camiada. Bu omuzlarınıza ekstra yük bindiriyor mu?

Beklentilerin büyük olduğunu farkındayım. Elbette bir yük, sorumluluk bindiriyor omuzlarımıza. Ama bu yüke de ihtiyacımız var. Sorumluluğun bilincindeyiz. Şampiyon olmuş bir kulüp var ortada. Taraftarın çıtası yüksekte. Daha iyisini yapmak zorundayız. Ben de zaten bunun için geldim. Bunu yapabilirsem ben de kendimi iyi ve başarılı bir hoca olarak görebilirim. Yeniden şampiyon olabilirsek, ya da Avrupa kupalarında daha iyi dereceler elde edebilirsek, belki bir final, belki bir UEFA Kupası gibi… Bunları başarırsak biz de kendimize o zaman –evet bu işi iyi yaptık ve başardık- diyebiliriz. Bu yükten korkmuyorum, aksine bu yükü omuzlamak için geldik.

Ligdeki konum itibariyle oldukça sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. İlk bakışta ne gibi sıkıntılar tespit ettiniz?

Takım olmak kolay değil. Biraz sabır ister. Geçen sene Bursaspor çok önemli oyuncularını kaybetti. Çok büyük bir değişim içinde şuanda. Bu değişim de 3-5 ayda olacak iş değil. Özellikle yabancı oyuncular şehre mi alışacaklar, Türkiye’ye mi, lige mi, takıma mı, yanındaki arkadaşına mı, hocaya mı? Kolay bir şey değil. Ben Ertuğrul hocayı da bu anlamda şanssız görüyorum. Tabi üst üste başka şeyler de eklenince kısmet, ayrılmak zorunda kaldı. Bize de öyle olmuştu. Ama dediğim gibi bunlar futbolun içinde hep var. Biz geldik, bize nasip oldu. İnşallah bizle beraber Bursaspor hedeflerine gider. Ama kolay değil. Geldiğimde gördüğüm şey, takım özgüvenini kaybetmişti. Sürekli mağlubiyetler oyuncularda psikolojik bir çöküntü yaratmış. Yavaş yavaş kendi kariyerlerini -ne yaptık, doğru mu yaptık buraya gelerek?- diye sorgulamalar başlamıştı. Taraftardan gelen protestolar, yaşanan olumsuzluklar onları bu psikolojiye itmiş doğal olarak. Tabi taraftarımıza da burada önemli bir iş düşüyor. Takımlar zaman zaman kötü gidebilir, oyuncular zaman zaman kötü oynayabilir, yönetimler zaman zaman hata yapabilir. Ama taraftarların her durum ve şartta takımını desteklemesi şart… Biz yanlış bir şey yapıyorsak yönetim kurulu bizi görevden alma yetkisine sahiptir. Yönetimler yanlış yaparsa genel kurul onları görevden alma yetkisine sahiptir. O nedenle herkes bu yetkili mercilere güvenmek durumda. Ben burada hocayım. Düşünsenize sürekli bir başkasının ya da başkalarının karışmaya çalıştığını. O zaman ben işimi yapamam ki. İnsanların baskı altında bir şey üretmesi mümkün değil. Bu sıkıntıları aşmak lazım… Aşarsak o zaman Dünya kulübü olma yolunda adım atabiliriz. Şu anda Avrupa kulüplerinden -eksiğimiz şu- diyebileceğimiz bir şey yok. Sadece mental anlamda eksiklerimiz var. Eğer bunları da düzeltirsek Avrupa kulüplerinin gıpta ile bakacağı bir kulüp haline geliriz. Tabi bunun için bir süreç lazım. Ufak tefek olumsuzluklarda eskiye dönmeden bu yolda devam etmek zorundayız.

2010 yılında inanılmaz bir sinerji vardı mesela… Kenetlendiği zaman bu şehrin yapamayacağı bir şey yok…

Kesinlikle… Ben de yıllardan beri takip ediyorum Bursaspor’u… Biz de dışarıdan da olsa bu dediklerinize şahit olduk. Hatta ilginç bir olay paylaşayım. Ben futbolculuğum döneminde Galatasaray’a gitmeden önce Bursaspor’a geliyordum. Allah rahmet eylesin İbrahim Yazıcı döneminde son anda transferim olmadı. İzmirspor’da son maçımı oynadım. Bursaspor Fethi Okuroğlu ile anlaşmıştı. O da İzmirspor ve milli takımdan arkadaşım. İbrahim Başkanın şoförleri ve korumalarıyla birlikte Fethi beni İzmir’e almaya geldi. Biz gece yola çıktık. Benim arabamda Fethi, arkada korumalar İzmir’den Bursa’ya geldik. İnanılmaz bir yağmur vardı. Yolda nasıl geldiğimizi bir Allah bir biz biliyoruz. Sabah İbrahim Başkan ile birlikte Vakıfköy’e gittik. Tesisi gezdirdi, şartları konuştuk. Ben düşüneceğimi ve kendi kulübümle de görüşmem gerektiğini söyledim. Hatta o akşam takımın sezon sonu yemeği vardı. O yemeğe de katıldım. Sene 1991. Döndüğümde İzmirspor ne yaptı, ne etti bana sözleşme imzalattı. 100 bin liraya serbesttim, ama imzayı attırıp 800 yaptılar rakamı. Ben futbolu bırakacağım diye konuşurken, sonra Olimpik Milli Takım’a gittim. O arada Galatasaray devreye girdi ve benimle sözleşme imzaladı.

İlk antrenmandan sonra bir söyleminiz var; “Bu kadar iyi çalışan bir takım nasıl oluyor da ligin bu kadar alt sıralarında yer alıyor, ilginç” diye… Bu yorumu biraz daha açabilir misiniz?

Takımın temposu güzeldi, hoşuma gitti. Demek ki şanssızlıklar yaşandı. Başarabiliriz bazı şeyleri diye konuştuk o zaman. Ben inanıyorum, oyuncularımla beraber birlikte nasıl oynamamız gerektiğini çözdüğümüz gün çok iyi şeyler yapabiliriz.

Elinizdeki kadroyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadro olarak iyi bir ekibe sahip olduğumuzu düşünüyorum. Oyuncularımın da bireysel eksiklikleri var. Takımın daha iyi olabileceği noktalar var. İhtiyacımız olursa tabi transferle çözmeyi düşüneceğiz. Ama benim her zaman bir düşüncem var, takım içinden bir şeyleri çözmektir. Transfer en son düşündüğüm şeydir. Çözülemeyecek seviyedeyse o zaman transferi düşünürüm. Çünkü her transfer kulübe ayrı bir maliyettir. Öncelikli hedef kulübün sürekliliğini sağlamaktır. Bu kulüpler var olursa biz de ekmek paramızı kazanır, mesleğimizi icra edecek yer bulabiliriz. Birçok kulüp ligde kalacağız diye dünya kadar transfer yapıyor. Düşünce de o yükten kurtulamıyorlar, o paraları ödemek zorunda kalıyorlar. Dünya karar borç oluşuyor, gelirler düşüyor. Ne oluyor, kulüpler yok oluyor. Bugün Kocaeli, Malatya, Sakarya, Göztepe gibi bir çok kulüp aynı sıkıntıları yaşadı. Dolayısıyla öncelikle kulübün sağlıklı bir şekilde geleceğe emin adımlarla ilerlemesi lazım. Ondan sonra sportif başarı gelmeli. Kulübün hiçbir borcu yoksa, oyuncularına, dışarıya olan ödemelerini zamanında yapabilecek durumdaysa, gelirleri giderlerinden fazlaysa ya da denkse ona göre hedef koyulabilir. Kasanızda paranız varsa transfer yapabilirsiniz. Geliriniz varsa yıldız oyuncu alabilirsiniz. Ama önce bu zemini sağlamak lazım... Biz mali yapımızı düzeltmeden istiyoruz ki dünya yıldızlarını getirelim, onları izleyelim. Hayır, olmaz. Her şey zamanla olur. Yıllarca bu sabırsız davranışlar kulüplerin yıllarını da götürdü. Ama sabırla ve planlı bir şekilde büyüme gerçekleşirse çok daha kısa zamanda bu başarılar yakalanabilir. Bu sabrı göstermek gerekir. Ben nerede olursam olayım bunu savunuyorum. Belki birçok kişinin hoşuna gitmiyor bu tür söylemler ama bizim de tecrübelerimiz bize bunları söyletiyor. Ben de isterim kendi kariyerim için. Yönetime -şunu alın, bunu istiyorum alın- derim. Taraftara da şirin gözükürüm. Ama doğru olan bu değil. İnsanların rahat hareket etmesini engelleyen bir borç yükü var bütün kulüplerde. Bu borç niye yapılır? Yapıldı da ne oldu? O yüzden öncelikle kulüplerin bu borçlardan kurtulmaları, taraftarın da bu sabrı göstermeleri gerek.

“Önce kendi içimizden halletmeye çalışacağız” dediniz ama ara transferde bir beklenti de olacak tabi… Sizin göreve başladığınız dönemden itibaren medyada çokça isim de bizimle anıldı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Şu anda bir düşüncemiz yok. Her maç ve her geçen gün sonunda takımı da dahi iyi tanıdıkça fikirlerimiz değişiyor. Bizim de bakış açımız ona göre şekil alıyor. İlk yapmayı düşündüğümüz şey takımı tanımaktı. Her ne kadar dışarıdan takip ediyor olsak da Bursaspor’u, burada beraber antrenman yapmak, maçı birlikte oynamak çok daha farklı. Dolayısıyla ilk hedefimiz kendi takımımızı, oyuncularımızı çok iyi tanımak. Ondan sonra kimlerle devam ederiz, kimlerle yollarımızı ayırabiliriz bir karar vermek istiyoruz. Ona göre eksiklerimizin tespitini yapacağız. Oyuncuyu istersiniz kulübü bırakmaz, ya da fazla ücret ister maliyetlidir. Yani her şeyi masaya yatırıp bütün detaylarıyla konuştuktan sonra en doğru kararı verip, en uygun oyuncuyu kadroya katabiliriz. Ama dediğim gibi benim baştaki tercihim içten çözmek.

Az önce Bursa zor bir şehir derken konuşmuştuk, kötü sonuçlar beraberinde mutlaka tepkiyi ve eleştiriyi de getiriyor. Tepki eşiğiniz nedir?

Ben sabırlıyım bu konuda ama bazen hiç olmadık zamanda patlayabiliyorum (gülüyor). Ben de bazen sert çıkışlar yapıyorum. Ama genel anlamda sabırlı insanım. Faydalarını da bugüne kadar çok gördüm. Yapım da böyle… Ama herkesteki gibi bende de bir sınır var tabi…

Yeni şampiyonluklar bekleyen bir camia var. Siz hem Anadolu kulüplerinde hem de İstanbul kulübünde görev yapmış bir isimsiniz. 2. şampiyonluk ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şuanda diğer Anadolu kulüpleri içinde baktığımızda en yüksek şansa sahip takım olarak Bursaspor’u görüyorum. İstikrarlı bir şekilde geriden gelen kulüpler de var. Ama onların içinde en şanslı Bursaspor’dur…

Şu andaki konumumuza rağmen mi bunu söylüyorsunuz?

Her şeye rağmen… Şuanda çok olumsuz bir hava varmış gibi şehirde ama bunu çok kısa zamanda olumluya döndüreceğiz diye düşünüyorum. Pozitif bir sinerji çıkacak ortaya. Önceki ile kıyaslama yapmamak lazım. Arkaya bakmamak lazım. Bu sene farklı… Başarıya giden yolda yapılması gereken şeyler hep aynıdır zaten. Önemli olan geçmişi arayarak değil yeni bir şeyler katarak başarıya gitmek. Yeni bir oluşum, yeni bir birleşme, yeni bir enerji, yeni bir hedef… Sil baştan, geçmişi unutmadan, dersler alarak ama çok fazla takılmadan… O da doğru değil çünkü… ‘2010’u yakalayamıyoruz… Keşke o zamanki gibi olsak’ değil… Yeni bir şeyler yapmalıyız.

Yeni yılın bir özelliği var, 2016 yılı… 16 Bursa’nın plakası…

Onu ben gelirken düşündüm aslında… Ama bu sene şampiyonluk biraz uzak görünüyor. Yine de yapabildiğimizin en iyisini yapalım. Seneye de 2016-17 sezonu… Bir parçasına başlamış olacağız. İnşallah seneye nasip olur. Uzak değil bu hedefler. Biraz sabır, kararlılık, destek… Herkese kendi alanında saygı ve inanmak… Dediğim gibi zaten yolunda gitmeyen işler karar mercileri tarafından düzeltilir. Ben burada çok farklı şeyler yaşayacakmışım, uzun yıllar kalacakmışım gibi hissediyorum. Her şeyi Allah bilir elbet…

Bursaspor Kulübü’ndeki yapıyı nasıl buldunuz?

Mesela kulüpte bütün birimler aynı yerde toplanmış… İdari kadrosu, futbolcular, yönetim… Bu kadar bir arada olup, birbirini bu kadar rahatsız etmeden çalışan bir yapı ben başka bir kulüpte görmedim. Her şey o kadar güzel çözülmüş ki şu tesis içinde, kurumsal yapı oturmuş. Kim yaptıysa, kim başardıysa tebrik etmek lazım... Şuan çok güzel bir yapı var burada. Herkesin rahat çalışabilmesi için bütün imkanlar seferber edilmiş durumda.

İstanbul’da görev yaptığınız dönemde çalıştırdığınız takım ile bir sezonda 3 kupa alma başarısını göstererek bir anlamda siz de tarihe geçtiniz. Bu süreçte iki kupada da rakibiniz Bursaspor’du. O dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

İki kupa borcum var. Geri nasıl öderim onun için geldim zaten (gülüyor). Türkiye Kupası’nda biraz da şans Galatasaray’dan yanaydı. Bursaspor o gün daha etkili oynadı. Maç Bursa’da. Seyirci avantajı, şehir avantajı her şey Bursaspor’un lehineydi. Maç da öyle gelişiyordu. Ancak sonuçta kupa Galatasaray’ın oldu. Herkes beni 3 kupalı hoca olarak lanse ediyor. Şunu söylemeliyim. 3 kupa alınırken o takımın başında hocaydım. Kimsenin tek başına bir şey yapmaya gücü yetmez. Benim evimde 3 kupa yok. Galatasaray’ın müzesinde duruyor. Bizde fotoğrafları var sadece. Elbette gururluyum bana nasip olmasından dolayı. Mutlaka bizim de katkımız var. Kimse bunu göz ardı edemez. Ama tek başıma bir şey yapmadım. Bunu yineliyorum. Bu bir ekip işidir. Herkes kendi üzerine düşeni en iyi şekilde yaptığında işte o fotoğraf ortaya çıkıyor. Burada biraz önce de dediğim gibi herkes birbirine saygı duyacak, birbirinin görevini rahat yapmasını sağlayacak.

Bursaspor taraftarı kaybetse de savaşan bir takım görmek ister. Onlara 1-0 mı kazanalım, 3-2 mi kazanalım diye sorsanız, 3-2’yi tercih edecek ruha sahipler. Bu anlamda nasıl bir futbol anlayışı benimseyeceksiniz?

Söylediniz zaten… Çalıştığım her yerde bu anlayışı benimsedim. Futbol bir rekabet oyunu... İki takım sahaya çıkıyor ve ikisi de kazanmak için oynuyor. Benim felsefem -kazanamıyorsan kaybetme- değil. Yenebiliyorsan yen. Rakip seni yenebiliyorsa yensin. Kazanmak için bir mücadele olmalı sahada. Korumak için değil. Benim anlayışım her zaman kazanmaya yönelik bir oyun. Rakip kim olursa olsun üstünlüğünü rakibe hissettirmeye çalışan bir anlayış. Rakip benden iyi ise tebrik etmeyi de bilirim. Ama ben her rakibe karşı kazanmak için çıkarım. Akhisar ile ilk çıktığımız sene de dahil buna. Oyuncularım bazen diyordu, ‘hocam son 5 dakika 0-0 giderse yatalım mı?’ diye. Asla… Maçın son düdüğüne kadar kazanmak için nasıl oynaması gerekiyorsa öyle mücadele vermeli. Bu arada rakip geldi sana attı. Önemli değil. Rize maçında 10 kişi kaldık G.Saray’da iken. 3-3 oldu. Uzatma dakikaları artık. 10 kişi ile bir takım ne yapması lazım? Koruması, geriye yaslanması lazım. Hayır, dedim. 10 kişi de kalsak kazanmak için hamle yapmamız lazım. Kaybedebilirim de, kaybettim maçı. Sorun değil. Ama ben o ruhu kaybedersem her şeyi kaybederim. 1-0’ı koruyalım, 2 olmasa da olur düşüncesine sahip değilim kesinlikle...

Rıdvan Dilmen’in Bursaspor’la ilgili dikkat çeken bir yorumu vardı… “Bakmayın Bursaspor’un şu anki konumuna, bu kadro bir teknik direktörü kahraman yapabilir” diye… Siz bunu nasıl yorumlarsınız?

Takımımızdaki oyuncuların backgroundları, isimleri oldukça iyi. Rıdvan hocanın dediğine büyük ölçüde katılıyorum. Eğer doğru işler yapabilir, beraber hareket etmeyi öğrenebilirsek, ben oyuncularıma da bunu söyledim, çok şey yapabiliriz. Beraber mücadele etmeyi öğrenmemiz lazım. Onu yakaladığımız gün gerçekten hep göze hoş gelen, hem rakibine üstün oynayan, hem taraftarımızın da beklediği takımı sahada göreceğiz. O mücadeleyi ortaya koyan, güzel oyun oynayan, bol gollü maçlar göreceğiz inşallah.

 6 hafta üst üste kazanamayan bir takım vardı ligde. Eskişehirspor ile oynadığımız kupa maçında daha toparlanmış, kazanma hırsı geri gelmeye başlamış bir takım gördük. Ve ardından Mersin İdmanyurdu galibiyeti… Geldiğinizden bu yana neler değişti ya da değişiyor size göre?

Hepsinin bir yöntemi var. Bir kere üzerlerindeki baskıyı kaldırdık. Bunun bir oyun olduğunu ve bu oyundan keyif aldığınız zaman, iyi şeylerin çıktığını biliyoruz. Çıkın sahada elinizden geleni yapın ve keyif alın dedik. Bu oyunu oynarken keyif alın, korkmayın… Kendilerine de söyledim, -sınırsız hata yapma şansınız var- diye… Ama sorumluluk almaktan kaçmamalarını istedim. O rahatlık oynattı onları. Çünkü rahat oyuncu iyi oynar. Oyuncu mutlu olduğu, rahat olduğu yerde daha iyi şeyler sunar. Biz bu oyunu oynayarak büyüdük. Sevmesek, keyif almasak başarılı olamazdık. Bunu eziyete döndürürsek bu oyun sevdiğimiz oyun olmaktan çıkar. O zaman da keyif almayız ve güzel şeyler ortaya çıkaramayız. Dolayısıyla oyuncularım hata yapabilirler, gol kaçırabilirler, gol yiyebilirler ama üretmeye devam etmelerini istiyorum. Zaman zaman saha içinde bu işin şovunu da yapmalarını istiyorum. Tabi belli prensipler dahilinde… Onlar da keyfe varmalı. Kaybetmekten korkmayan, kazanmak için var gücüyle çalışan bir takım olsun istiyorum. Geldiğimizde biz de gördük. 18’e girmekte zorlanan, çekinen bir takım vardı. Çünkü –girersem gol kaçırırım, kaçırırsam taraftar tepki gösterir, aman top istemeyeyim, yanlış bir şey yaparım- gibi bir düşünce vardı. Bunlar oyuncuyu geriye götürür. Ki öyle bir durum vardı yaşanan süreçten dolayı… Biz onları kaleye daha yakın oynatmaya başladık. Antrenmanları ona göre planladık. Kaleden korkmamaları için uğraş verdik. Nasıl çalıştıysak sahaya öyle yansıdığını gördük. Bu da bizi umutlandırdı. Demek ki bir şeyler verdiğimizde alabilen bir takım var karşımızda.

İkinci yarı hayli zorlu bir maraton bekliyor bizi… Puan tablosundaki durum endişelendiriyor haliyle…

Ben hiç orayı düşünmüyorum açıkçası… Allah göstermesin işin içinde kötü tablolar da var elbet. Bazen ne yaparsanız yapın işler kötü gider. Ama ben hiç oraları düşünmüyorum. Ben daha yukarıları yakalayacağız diye düşünüyorum.

Kupa maçından sonraki basın toplantınızda bir ara maçı bırakıp taraftarı izlediğinizi söylediniz. Camiaya dergimiz aracılığıyla nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Evet izledim. Çok hoşuma gitti. 90 dakika boyunca hiç susmayan, sürekli farklı bir şeyler üreten bir taraftar topluluğumuz var. Daha güzel günlerde kim bilir neler izleyeceğiz, ben onu hayal ediyorum. Tribünlere baktığımda güzel maçlarda nasıl bir hal alacağını hayal ediyorum şimdiden. Çok şanslıyız. İnşallah onları hep güldürürüz, neşeli ve coşkuyu bir şekilde tribünde görürüz. Gerçeklerle hareket etmemiz lazım. Büyük hedefler yakalanabilir ama biraz sabırlı ve birbirimize inanarak ve güvenerek bu yolda devam etmemiz lazım. Sürekli olumlu bir şekilde destek olunmalı. Özlenen hedefler uzak değil bu kulübe…

ÖZGE YETİŞMİŞOĞLU / Bursaspor Dergisi

 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
Bursa Gazete Manşetleri
PUAN DURUMU TÜMÜ
TAKIMOPuanAV.
1Galatasaray3287+53
2Fenerbahçe3285+57
3Trabzonspor3252+12
4Beşiktaş3248+4
5Çaykur Rizespor3248-4
6Başakşehir FK3246+4
7Kasımpaşa3246-2
8Sivasspor3244-5
9Antalyaspor3242-1
10Alanyaspor3242-5
11Adana Demirspor3240+5
12Samsunspor3238-6
13MKE Ankaragücü3237-1
14Kayserispor3237-9
15Konyaspor3236-11
16Hatayspor3233-8
17Gaziantep FK3231-15
18Fatih Karagümrük3230-6
19Pendikspor3230-28
20İstanbulspor3216-34