USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Han Kapıları

Bursa'daki hanların her biri; kale gibi güçlü, kapıları kapandığında anlı şanlı sultanlar bile açamaz kapısını…

23-02-2016

18. yüzyılda Bursa’ya gelen Carsten Niebuhr handaki güvenliği şöyle anlatıyor: “Hanın kapıcısı her sabah, günün erken saatlerinde yolculara, mallarını dikkatle gözden geçirmelerini hatırlatıyor. Herhangi bir şahıs eşyasının çalındığını bildirince, çalınan mal bulununcaya kadar hanın kapıları açılmıyor. Hırsızlık olmadığı söylenince kapı ağır ağır açılıyordu. Artık hiç kimse, kapının açılışından sonra şikayette bulunamazdı.”

Bursa hanlarının çoğunda, kervansarayların aksine pek konaklama yapılmaz. Alt kattaki avluya doğru açılan ufak odaların tümü tüccar ve esnafların işyerleridir. Üst katlarda daha çok büro ve kısmen de otel olarak kullanılmaktadır. Ancak hanlarda kalanlar, sadece çok zengin tüccar ve gezginlerdir. 1655 yılında Jean de Thevenot, 1701 yılında Edmund D. Chishull Bursa’ya geldiklerinde o tarihte “İpek” olarak anılan Koza Hanı’nda kalmıştı. Nitekim ikinci kattaki odalarda ocak, baca, ufak nişler ve pencere gibi mimari elamanlarının bulunması, bu odaların işlev açısından alt kat odalarından farklı olduğunu gösterir. 18. yüzyılda Bursa’ya gelen Carsten Niebuhr da, kaldığı handaki mescitte, her cuma günü namaz kılındığını ama, namaz vakitlerini bildirmek üzere hanın kapıcısı olan bir Ermeni’nin davul çalmasını söylemesi ne kadar da ilginç.

19. yüzyılın başında Bursa’ya gelen Von der Moltke’ye göre hanlar, Bursa’da rastlanan biricik taş meskenlerdir. “Birer dörtgen plan içinde ve avlularında, hiç değilse büyüklerinde bir mescit ile çeşme, kibar yolcular için bir köşk ile bir-kaç dut veya çınar ağacı bulunur. Dış cephede bir sıra hücre(oda) vardır. Buralarda yolcunun bulacağı tek eşya, bir hasırdan ibarettir. Ne hizmet eden bir kimse, ne de yiyecek bulunur. Herkes kendisine gerekli olan şeyleri yanında getirir.” Moltke’nin anılarından da anlaşıldığı gibi Bursa hanları asla bir otel değildi. Hanlar hep iş yapılan yerlerdi…

Raif Kaplanoğlu