USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Bursa’da işçiler ve Koza Hanı’nda ilk grev mitingi

Bursa, koza sayesinde bir işçi kenti olmuştu. Köylerde onbinlerce aile kozalıkla geçinirken, şehirde de kozadan ipek çıkarma işlemini yürüten işletme ve fabrikalarda çalışan işçiler vardı.

23-02-2016

İngiliz Konsolosu Maling'e göre ise 1873 yılında Bursa’da 154 işçi çalışmaktayken 1890’larda Quataert’e göre Bursa’da filatür fabrikalarında çalışan 4.500 işçi vardı.  1900’lü yılların başında 10 bin civarında işçi olduğu tahmin edilmektedir. 1909 yılına gelindiğinde; Bursa yöresindeki filatür fabrikalarında rekor sayıda, 19.000 işçi çalışıyordu. Bu da, o tarihte Osmanlı filatür fabrikalarında çalıştığı hesaplanan toplam 40.000 işçinin neredeyse yarısını oluşturuyordu (Quataert 1999: 233-234). Quataert’e göre bu tarihte 150.000 kişi, tam zamanlı ve yarı zamanlı olarak bu sektörde çalışmaktaydı. (Quataert 1999: 227, 195). Hatta Bursa’daki fabrikalarda çalışan işçilerin büyük çoğunluğu bile köylerden gelip, çoğunlukla evlilik öncesi çeyiz için para toplayan kız ve kadınlardan oluşmaktaydı.

1892 yılında Mehmet Ziya’nın gözlemlerine göre de işçiler haftada 62.500 krş kadar ücret almaktadır: “İşçilerin günlükleri beceri ve yeteneklerine göre 3-6 krş kadar değişmektedir. 1892-1893 yıllarında Bursa'da bir miktar koza ihracatı gerçekleşmiş ise de, 1312/1894 yılında 55.946 kg kuru koza dış ülkelere satılmıştır.” (Mehmet Ziya 1328: 116).

1893 yılında Bursa’ya gelen Max Müller’e göre ipekçilik tamamıyla Rumların elindeydi. Bir Osmanlı yöneticisi olan Ali Asaf da, fabrikalarda çalışanların çoğunun köylü kızlar olduğunu yazar. (Ali Asaf 1308: 20) “Fabrika sahipleri, işgücündeki Rum tekelini kırarak emek arzını çeşitlendirmek istediler. Ermeni kadınların çalışabilmesini kolaylaştırmak için yerel piskoposlardan onay bile alındı. Ancak fabrika sayılarında görülen artış üzerine Ermeni kadınlar daha fazla ücret talep ettiler. Türk kadın işçilerin çalışmaya başlamasında bu olayın büyük bir rolü oldu. Genelde Türk ve Ermeni kadın işçilerin sayısı çok fazla değildi ve Rum işçiler ağırlıklı grup olarak çalışmaya devam ettiler. Ama bu yeni gruplar iş gücüne katılması, fabrika sahiplerine, kritik düzeyde emek sıkıntısı çekmeden veya ücretleri kabul edilemez düzeye çıkarmadan üretimi arttırma imkânı sağladı. Artık daha çeşitli etnik ve coğrafi bir havuzdan gelen emek arzı bollaşmış oldu ve ücretlerde buna uygun bir şekilde düştü” (Quataert 1987: 231).

1900’lü yıllarda Bursa’ya gelen Delbeuf da Bursa'daki işçi sorunlarının başka yerlerdekinden farklı özellikler gösterdiğini yazmaktadır: “Burada eksik olan, işçiye iş değil, tam tersi işe işçi yetişmiyor. Patronlar, köylere gidip işçi aramak zorundalar. Çünkü Bursa'nın kadın nüfusu fabrikalara yetmiyor.” (Delbeuf, 1906:). 1895 yılında Bursa’ya gelen Dr. Mağmumi Bursa’da işçilerin sağlık koşullarının iyi olmadığını belirlemiştir: “Mahalleler arasında 30-35 kadar ipek fabrikası vardır. Sağlık kontrollerinde hemen hemen hepsini gezdiğimi söyleyebilirim. Her fabrika imalathane ve koza deposu olmak üzere iki binadan oluşmaktadır. Ayrıca işçi odaları gibi ekler de vardır. İmalathane, yani iş salonunda iki sıra çarklar vardır. Sıcak ve soğuk su dolu tavalar ve leğenler bulunur. Boydan boya geçirilmiş iki borunun her tava ve leğen hizasında muslukları vardır. Sular buradan gelir. Her tava önünde bir işçi oturmuş, sıcak suya atılmış kozalardaki ipliği çözüp çarklara sarmaktadır. Sıcak suya dayanabilmek için parmaklarını sık sık diğer leğendeki soğuk suya daldırırlar. İş salonunda pişen kozaların buharı ve kokuşması işçilerin sağlığını tehdit etmekte, fakat fabrikatörler bu konuya hiç önem vermemektedirler. Köyden gelen işçilerin yattıkları yerlerde karanlık ve rutubetlidir. Çalışma süresi 13-14 saattir. Günde yarım saatlik dinlenme araları vardır. Bu koşullarda, bu kadar çalışmaya insan bedeni dayanamaz. Fabrika, işçilerin çoğu yöre köylerden geçinmek ve çeyiz ile drahoma biriktirmek için gelmiş olan genç Hıristiyan kızlarıdır.” (Mağmumi 2001: 46)

1892 yılında bir süre Bursa’da yaşayan Mehmet Ziya’nın gözlemlerine göre de işçilerin durumu çok kötüdür: “(Bursa’daki) fabrikaları yavaş yavaş dolaştık. Tümü bir özel çalışma ile işliyor. Hele İslâm, Hıristiyan kentli ve köylü fakir kız ve kadınların, özel becerileriyle ipeği iplik haline getirdiği saatlerce süren çalışması görülmeye değer bir manzaradır. Hükümetin desteği ile ipekçiliğin gelişmesi çok dikkat çekicidir. Bursa'daki ipek fabrikaların üretimi yerel gereksinimlere ihtiyaç veriyorsa da, buralarda kullanılan makineler bir vakit daha ıslah edilecek olursa, üretim çok daha artacaktır.” (Mehmet Ziya 1328: 116)

Raif Kaplanoğlu